© Adana Haber - 2005

Özlem Erdoğan Yazdı: 47'inci Yaş Günüm

Bugün 47.doğum günüm. Bir yıl daha yaş aldım yıllardan. Yaşlandım mı,yaş mı aldım yoksa bir yıl daha mı olgunlaştım?

Geçmişe kırk yedi yaş olgunluğu ile bakabilmek gerçekliği bu yaşadığım.

Bir atasözünde 'Yaşa yaşa gör temaaşa' olduğu  gibi. Yaşlılığa yerinmek, gençliğe öykünmek…

Aynaya baktığımda yılların ağırlığı yerçekiminin de azizliği ile gitgide gözkapaklarımı ağırlaştırmış. Yaşadığım üzüntüler gür saçlarımı seyreltmiş, şakaklarımı beyazlaştırmış. Acılar ise gittikçe derinleşen her çizgide yüzüme mührünü çoktan nakşetmiş bile. Acımasız yıllar, pürtaze gençlik yıllarımdaki o elmacık kemiklerimim çıkıklığını ve pembe  yanakları alıp  götürmüş  gizlice. Bir enkaz sayılmam yine de tabii, fakat o pürtaze  caanım gençlik, kanatlanıp buhar olup uçmuş sanki.  

47. doğum günüm Cahit Sıtkı Tararancı'nın hala ezberimde  olan 'Otuz beş yaş' şiirini hatırlattı  bana; 
Yaş  otuzbeş/ Yolun  yarısı  eder/ Dante gibi ortasındayız henüz  ömrün / Şakaklarıma kar mı yağdı ne var/ benim mi Allah'ım bu çizgili  yüz/ Neden  böyle düşman  görünür / Yıllar  yılı  dost  bildiğim  aynalar/ Gökyüzünün başka rengi de varmış/ Geç fark ettim taşın  sert  olduğunu/ Su insanı boğar, ateş yakarmış/ Her doğan günün bir dert olduğunu / İnsan bu yaşa gelince  anlarmış…

Cahit  Sıtkı Tarancı, acaba kırk yedi yaş için nasıl bir şiir yazardı? Sanırım yazacakları Otuz Beş Yaş şiirinden çokta farklı olmazdı. Bir kere yaşlanmaya başladın mı, ihtiyara doğru yol alıyor insan. Kaçırdığımız, elimizden yitip giden fırsatlar, yaşanmamış saydığımız kayıp yıllar, değer verdiğimiz dostlar ve dostluklar. Hepsi sanki geçmiş denen bir çuvalın içinde bekleşen anlar ve anılar. 
Yine de çok karamsar  bir tablo çizmemek  gerek diye düşündüm  sonra. Yaşlanıyor olmak gittikçe olgunlaşan bir meyvenin kendisini hasata hazırlaması gibi verimli olmanın göstergesi  olmalı aslında. Saçlardaki aklar ise bilgeliğin eseri elbet. Kırk yedi yaş dünyaya bir iz bırakabilmenin tam da  zamanı olsa gerek. 

Hamlet'in kafatasını elinde tuttuğu o ünlü 'Olmak  ya da  olmamak' tiradında dediği gibi, olmak için önce varolmak, var olmak  için ise olgunlaşmak gerekir. O halde 40'lı yaşlar olgunluğun hasat dönemi gibidir kanımca. Kendimi  kutladım sonra; nice  kutlu  yaşlara

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER