edas-yılbaşı
NET TAMİR
aosb
Adana
DOLAR34.7535
EURO36.5589
ALTIN2950.5
Sena TEKİN

Sena TEKİN

Mail: [email protected]

Gelin Zerdüşt olalım

Yine yeniden Adana'da yaşamak zorunda kaldığım bu günlerde, fazlasıyla sık düşünür olduğum tek şey Nietzsche'nin Zerdüşt'ünün Toroslardan Adana'ya indiğini hayal etmek oluyor.

Ben bunu hayal ederken çok eğlendim, o yüzden sizinle de paylaşmak istedim. Bilenler bilir, böyle buyurdu Zerdüşt'ü okuyanlar..

Zerdüşt dağda biriktirdiği bilgeliği tek başına sırtlamaktan sıkılıp avam içine karışma kararı alarak dağdan indiğinde bir münzeviyle karşılaşır.

Zerdüşt sorar; münzevi dağlarda ne yapmaktadır? Münzevi şarkı söylediğini, ağladığını, güldüğünü, mırıldandığını ve Tanrı'ya şükrettiğini söyler. 

Bunu duyan Zerdüşt güler. Sonra münzeviye iyi dileklerini belirterek dağdan aşağı yoluna devam eder.

Giderken bir yandan da kendisine şöyle söyler: "Bu nasıl mümkün olabilir? Bu yaşlı münzevi Tanrı’nın öldüğünü henüz duymamış."

Zerdüşt, Torosların serinliğinden sıkılıp Adana'ya inmeye karar verir. Yolda bir arabaya biner ve şoföre sorar; "Adana’da ne yapmaktasın?"

Şoför gündüzleri taksicilik yaptığını, gece şırdan sattığını, aldığı üç kuruş paraya şükrederek, belediye başkanın yaptığı güzide yolları övdüğünü bu şehirde yaşamaktan ne kadar mutlu olduğunu söyler.

Zerdüşt düşünür arabadan inerken "bu nasıl mümkün olabilir. Bu kadar sığ bir hayat nasıl yaşanır?" 

Zerdüşt’ün haberi yoktur Adana’da sanatın öldüğünden.. Zerdüşt şaşırır; "insan bir sergiye gider, bir sempozyum dinler."

Aklına gelir tekrardan şoförün söyledikleri. "Bilmem ne yaylasında güreş izledim der. Sarıçam Belediye başkanı da güreş ağasıydı."

Zerdüşt düşünür, 21. Yüzyılda büyük şehirde sanat anlayışı belediyenin sanat ve spor için ayırdığı ücret, bıyıklı ocaksever erkeklerin birbirini yağlayıp, garip hareketler sergiledikleri şey midir?

Sanatın ve ahlakın nasıl öldüğünü anlamaya çalışır.

Zerdüşt kasabaya geldiğinde sahneye çıkmak üzere olan bir ip cambazının çevresinde birikmiş bir kalabalıkla karşılaşır ve onların arasına karışır. 

Daha ip cambazı ipin üzerinde yürüyemeden karşısına dikilir ve, "Durun! Size üstün insanı öğreteceğim" der. 

Ve kalabalığa iletmek istediği gerçek noktayı anlatmaya başlar: "İnsan aşılması gereken bir varlıktır."

Zerdüşt bunun ardından uzun bir konuşma yapar, ama sonuna geldiğinde kalabalık ona sadece güler.

Zerdüşt şehre gelir, Dilberler Sekisi'nde kano yapan insanları görünce mutlu olur, Seyhan nehrinde yüzen ördeklerin huşu içerisindeki danslarını izler. Sonra ansızın yüzüne bir poşet yapışır, burnunda bir ölü hayvan kokusu ve göz gözü görmeyen bir duman.

Zerdüşt tam bunları anlamaya çalışırken bir anda başının üzerinden geçen taşlarla irkilir. Nehire külotları ile giren erkek çocuklarının ördekleri nasıl taşladığını, birbirlerine nasıl küfür ettiklerini izler.

Büyük bir depresyon altında, çocukları durdurup "atmayın! Ahlak sürü hayvanın içgüdüsüdür. İnsan hayvanı ahlak ile şekillenir, hayvanlara eziyet etmeyin" der.

Bu kez de, çocukların ailelerine, "Bu güzel orman ve nehrin kenarında ateş yakıp ilkel insanlar gibi avladığınız eti yemekte nedir? Kendinize gelin size üstün insan olmayı öğütlüyorum" der.

Ahlaktan nasibini sanat kadar almış olan bir kısım Adana halkı o ilginç şiveleri ile Zerdüşt'ü kovalamaya küfürler etmeye başlarlar. 

Yaşama küfretmek! Zerdüşt, üstün insanın gelişini ilan ettikten sonra dini mahkûm etmeye girişir. Geçmişte en büyük küfrün Tanrı'ya küfretmek olduğunu, ama artık en büyük küfrün hayatın kendisine küfretmek olduğunu söyler.

Zerdüşt'ün dağda yaptığını düşündüğü hata da budur. Hayata sırtını dönmek ve orada olmayan bir Tanrı'ya dua etmekle hayata karşı günah işlemiştir.

Zerdüşt yine yeniden Adana'ya ayak basan 28 yaşındaki bu kızla karşılaşsa, en büyük küfrün kendini bu insanlarla terbiye etmeye çalışmak olduğunu söylerdi. 

"Sen öğretmensin. Git Ankara’ya o kutsal çatı var ya, içinde milletvekillerinin atlar gibi tepiştiği. Hah işte onun kapısına maarif modeli denen hilkat garibesi, Sina dağından inen Musa'nın on emri gibi indirdiğin öğretmenlere sormadığın o şeyi 'putların alacakaranlığına göm!" diye bağırmasını öğütlerdi. 

"Çocuk nedir, nasıl yetiştirilir, bilmeyen bu insanların dine değil adabı muaşerete, bilime ihtiyacı vardır" deyip Zerdüşt ol, benim gibi in Adana dağından Türkiye'nin en büyük kabile şehri Ankara'ya.. Ve bağır bütün öğretmenlere; gelin Zerdüşt olalım" diye.

Zerdüşt'ün bu öğüdü 28 yaşındaki bu genç uzman öğretmeni düşündürür.. Okulsuz öğretmen olmaya çalışarak, bu açık hava akıl hastanesinde yaşama sırtını dönmüş olan bu kadın orada olmayan sadece bakan hiçte tekin olamayan bir mili eğitim ile, görünmez duyulmaz bilinmez bir bilim ve ilim savaşından çocuk kurtarmaya niyetlidir ve bu niyet en büyük günahtır bu topraklarda.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
TEST-DENEME