sabancı kurban
FAHRETTİN VARLI
Adana
DOLAR39.4292
EURO45.46
ALTIN4336.3
Orhan ERGEZER

Orhan ERGEZER

Mail: [email protected]

Lozan’a Saldırı: PKK’nın Meşruiyet Krizi Mühendisliği ve Yeni Kurucu Antlaşma Tehdidi"

Lozan Sadece Bir Antlaşma mı?
Lozan Antlaşması, yalnızca bir barış anlaşması değil; Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası hukuk önünde doğum belgesidir. Bu yönüyle, Türkiye'nin devlet meşruiyetinin temel taşıdır. Ancak son yıllarda, özellikle PKK ve ona yakın çevrelerin söylemlerinde bu belgeye karşı çok tehlikeli bir söylemler inşa edilmeye başlanmıştır. Görünürde sadece Kürt haklarıyla ilgili gibi sunulan bu söylemler, derinlemesine incelendiğinde Türkiye’nin kurucu paradigmasına ve jeopolitik varlığına karşı bir “meşruiyet mühendisliği” çabasını gözler önüne sermektedir.

Yeni Bir Kurucu Antlaşma Arayışı: Lozan’ın Sembolizmini Yıkmak
PKK ve onu destekleyen çevreler, Lozan'ı sadece Kürtleri dışlayan bir belge değil, Türkiye'nin geçici bir ulus-devlet olarak ortaya çıktığını ima eden bir “hukuki zemin” gibi gösteriyorlar. Bu stratejiyle Türkiye’nin kalıcı bir siyasi kimliği olmadığı, dolayısıyla yeni bir "kurucu sözleşmeye" ihtiyaç duyduğu algısı oluşturulmak isteniyor.

Stratejik arka planda bu yaklaşım, doğrudan şiddet yerine entelektüel mecralarda, uluslararası hukuk zemininde yürütülüyor. Hedeflenen, Türkiye’yi post-imparatorluk döneminin geçici mirasçısı gibi konumlandırmak ve onun uluslararası meşruiyetini zamana bağlı hale getirmektir. (Bkz. Michael Gunter, The Kurds in Turkey: A Political Dilemma, 1990)

Kürt Ulus İnşası ve 'Lozan = İnkâr' Tezi
Lozan'da Kürtlerin ayrı bir siyasi statüye sahip olmaması, PKK tarafından 'inkârın uluslararası belgesi' şeklinde tanımlanıyor. Bu iddia, Kürt kimliğini etnik azınlıktan uluslararası tanınırlığa sahip bir 'ulus' konumuna çıkarmaya dönük uzun vadeli bir stratejinin parçasıdır.

Uluslararası hedeflerinde bu söylem, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi platformlarda azınlık değil 'ulus' statüsünün tartışılmasına zemin hazırlanıyor. BM’nin “'self-determinasyon' ilkesi (Madde 1.2 ve 55) bu bağlamda araçsallaştırılıyor.

Lozan Sonrası Haritalara İtiraz: Jeopolitik Revizyon Peşinde

PKK'nın ideologları tarafından sıkça dile getirilen 'yapay sınırlar' söylemi, sadece etnik değil, doğrudan jeopolitik bir meydan okumadır. Türkiye, Irak, Suriye ve İran sınırlarını tanımayan bu söylem, “Kürdistan haritası” etrafında yeniden sınır çizme arayışlarını meşrulaştırma amacı taşımaktadır. 

Bu tür harita tartışmaları, RAND Corporation ve Chatham House gibi Batılı düşünce kuruluşlarının 2000’li yıllarda yayınladığı bölgesel senaryolarla örtüşmektedir. Bu da PKK söyleminin uluslararası bazı merkezlerle stratejik paralellik taşıdığını göstermektedir.

Lozan ve Türk Modernleşmesi: Kültürel Devrimi Yıkmak
Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 'tek millet, tek dil' temelli ulus inşasının temel hukuki zeminidir. PKK ideolojisi ise bu modernleşmeyi 'Türkçü asimilasyon' olarak tanımlamaktadır. Bu şekilde, sadece siyasal sistem değil, vatandaşlık hukuku, eğitim sistemi ve kamu idaresi gibi yapılar da hedef alınmaktadır. 

Burada amaçlanan, Türkiye’de ulus-devlet yerine 'çok uluslu federatif' bir yapıya geçme, böylece vatandaşlık, eğitim ve hukuk sistemlerinde çok hukukluluğun önünün açılması hedeflenmektedir. 

Ermeni Soykırımı İddialarıyla Paralel Yürüyüş
PKK'nın Lozan karşıtı söylemi, Batı’da Ermeni soykırımı iddialarını savunan çevrelerle örtük bir ittifaka işaret etmektedir. Bu çevreler için Lozan, Ermenilere tazminat ya da toprak verilmesini engelleyen bir 'örtbas belgesi'dir.

Kürt ve Ermeni hareketlerinin ortak “-mağduriyet söylemi üzerinden birleşmesiyle ileride bir toprak ve tazminat koalisyonu oluşturulması hedeflenmektedir. (Bkz. Taner Akçam, A Shameful Act, 2006 – her ne kadar eleştirel olsa da bu stratejik çizginin entelektüel tabanını oluşturur.)

NATO’daki Konumun Sorgulanması: ‘Otoriter Türkiye' Algısı
Lozan hedef alınarak Türkiye’nin kurucu ilkeleri tartışmaya açılırken, bu söylem NATO nezdinde de bir baskı aracına dönüştürülmeyi amaçlamaktadır. PKK çevreleri, Türkiye'yi 'otoriter, etnik çoğunluk diktası uygulayan' bir yapı gibi göstererek, demokratik dönüşüm adına dış müdahale tartışmalarına zemin hazırlamaktadır.

Bu algı operasyonları, Türkiye'nin NATO içindeki pozisyonunu tartışmalı hale getirerek, dış politika ve savunma alanlarında kırılganlık yaratmayı hedeflemektedir. (Bkz. European Council on Foreign Relations, 2023 Raporu)

Bir Antlaşmadan Fazlası
PKK'nın Lozan karşıtı söylemleri, yüzeyde azınlık hakları ve kimlik politikaları üzerinden şekillense de, derin yapısında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu meşruiyetini hedef almaktadır. Bu söylemin nihai hedefleri şunlardır: Türkiye’yi çok hukuklu, çok etnili bir federasyon haline dönüştürmek, Yeni bir 'kurucu metin' baskısı oluşturmak, uluslararası müdahaleye açık bir iç kriz zemini yaratmak.

Lozan, sadece geçmişin değil, bugünün ve geleceğin de güvencesidir. Ona saldıranlar, aslında Türkiye’nin birliğine, kimliğine ve istikrarına saldırmaktadır.

Lozan'ı tartışmaya açmak-açtırmak; yalnızca geçmişimizi değil, bugünümüzü ve geleceğimizi de tehdit etmektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu taşı olan bu antlaşmanın sorgulanması, bir ulusun sınırlarını, kurumlarını, kimliğini ve uluslararası meşruiyetini aynı anda belirsizleştirir. Bu belirsizlik, tarihsel değil stratejik bir felaket olur. Üstelik etkisi sessiz, ama yıkımı mutlak felaket olur.

Unutulmamalıdır ki; tarih, en çok kendi temelini inkâr eden milletlerle acımasızca yüzleşir.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
TEST-DENEME