'Bergen' filmi neden bu kadar sevildi?
AKTUEL"Bergen’i çok güçlü bir kadın olması yanında, yaşadığı bu yanlış evlilik ve ilişkide biraz fazla iyi niyetli ve hatta saf buldum."
Özlem ERDOĞAN yazdı
Bir süredir derslerimin yoğunluğundan dolayı 4 Mart'ta vizyona girmiş olan yönetmenliğini Mehmet Binay ve Caner Alper’in yaptığı, başrollerini Farah Zeynep Abdullah ve Erdal Beşikçioğlu’nun yaptığı Bergen filmini vizyona girdikten ancak tam bir ay sonra izleyebildim.
Flim, bir kadının yaşadığı dramı ve mücadelesini gerçekten çok iyi yansıtmış. Şiddet sahneleri özellikle açıkça gösterilmemiş, ölçülü ve dozunda yansıtılmış. Çünkü yaşanan şiddet gerçekten çok vahşice ve dramatik..
Bergen'in anne ve babasının kendisi çocuk yaşta iken boşanmaları, eksikliğini ve yoksunluğunu hissettiği baba sevgisini, kendisinden yaşça büyük bir erkekte aramasına ve onun hastalıklı sevgisine kanmasına şahit oluyoruz filimde.
Aslında bu toplumda çok yaşanılan ve karşılaşılan bir olgu. Baba sevgisinden yoksun büyümüş kız çocuklarının sevgiyi ve aşkı yaşça kendinden büyük erkeklerde aramaları aşırı kıskançlık, baskı, psikolojik şiddeti ve kaba kuvveti kaçınılmaz kılıyor. Bunun sonucunda da mutsuz ve yanlış evlilikler sonucunda mutsuz çocuklar büyüyor ve bu bir kısır döngüye dönüşüyor zaman içinde toplumda.
Fakat ben, Bergen’i çok güçlü bir kadın olması yanında, yaşadığı bu yanlış evlilik ve ilişkide biraz fazla iyi niyetli ve hatta saf buldum.
Hastalıklı sevgiyi keşfedemeyip annesinin ikazlarına rağmen yanlış evlilikte ısrar etmiş ve bu ilişkiden kolay kolay vazgeçememiş. Zaten boşandığı eşi de onun peşini hiç bırakmamış. Filmdeki bir cümle beni çok etkiledi ve kanımı dondurdu adeta.
Defalarca şiddete uğradığı için yuva diyemediği evinden kaçıp ailesine sığındığında kocası onu aramaya geldiğinde aynen şu cümleyi sarfetti.
"Karım değil mi, mezarından bile kemiklerini saya saya alır, toplarım" cümlesi beni çok sarstı.
Demekki birinin karısı iseniz bazı erkeklere göre mezardaki kemikleriniz bile ona ait! Zaten Bergen’in annesi de kızı öldüğünde, ona birden çok kilitle korunan bir mezar yaptırıp kızının kemiklerini eski kocasından korumaya ve hiç olmazsa kemiklerine sahip çıkmaya çalışıyor.
Ne yazık! Bu nasıl bir acı, zulüm ve vahşettir…
Bergen filminin bu denli çok sevilmesinin bir nedeni de bence Bergen'in alışılmışın dışında, 'güçlü ve dirayetli bir kadın' portresi çizmesi. Hayatı boyunca yaşadığı acılara, şiddete, baskıya karşı güçlü, asi ve başkaldıran, boyun eğmez duruşu... Çünkü toplum olarak bu güne kadar hep ezilen, nahif, horlanan, aşağılanan, aldatılan ama hep boyun eğen, sabredip sineye çeken kadın modeli rağbet görmüş ve sabreden kadın tüm övgüleri toplamış.
Bergen'in başkaldıran asi tavırları ve söylemleri yani güçlü kadın portresi çizmesi, filmi zirveye taşıyıp bu güne kadar beş milyon izleyiciye ulaşıp bir çok filmin hasılatını geride bırakması şaşırtıcı olmasa gerek.
Bergen sanat hayatında hep 'Acıların kadını' olarak lanse edilmiş. Fakat çevremize ya da topluma biraz da görerek baktığımızda bir çok acıların kadını ve pek çok 'Bergen' göreceğimizi düşünüyorum. Ne yazık!
İlginizi Çekebilir