© Adana Haber - 2005

Cemalettin AŞIR Yazdı: Hiper Tansiyon Nasıl Düşürülür?

Doğadan ne kadar uzaklaşırsak o kadar da çok hastalıklarımız artıyor. Koruyuculu, katkılı dengeleri bozulmuş yiyecek, içecek maddeleri üretiyor, reklamlarını yapıyor, satıyoruz.

Bu maddeleri alan ve tüketenler de başlıyorlar bunları övmeye!..

Nesini övüyorsunuz?
Sadece tatları güzel!
Bağımlısı olduğumuz takdirde bir takım hastalıklara yakalanacağımız kaçınılmaz olacaktır.
Günü gelince hasta oluyoruz.
Hasta olunca, doktorlara sağlık kuruluşlarına gidiyoruz.
"Ben hasta oldum, beni iyileştirin" diyoruz.

Önce ilaçlarla, olmadı ameliyatlarla iyileştirmeye çalışıyorlar.
İyileşenler oluyor fakat iyileşemeyen, ilaçlarla, kalitesiz bir şekilde yaşamaya devam edenlerimiz de oluyor.

Önce, hasta olmamayı öğrenmeliyiz.

İnsan bedeninde isimleri farklı olan rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor.
Bu rahatsızlıkların kaynaklarının başında yenilenler, içilenler geliyor.
Başlangıçta doğru beslenilse hastalıklar ortaya çıkmayacak, veya rahatsız olunursa, doğru beslenilmeye başlanıldığı takdirde birçok rahatsızlık geçebilecek. 

Eğer hasta olunmuşsa, iyileşmek isteniliyorsa, öncelikle hastalığa neden olan faktörler öğrenilmeli, bırakılmalı.
İyileştirici olan yiyecekler öğrenilmeli, onlarla beslenmeye devam edilmelidir.

Tansiyon yüksekliği yaşam koşullarının yanında yeme içme alışkanlıklarına da bağlı olarak gelişir.

İdeal tansiyon değerleri insanların beden yapılarına göre değişim gösterebilir.

Tansiyon, kan basıncı ölçü birimi 'milimetre civa' (mmHg) 

Büyük tansiyon 100 - 120  (10 - 12)  
Küçük tansiyon   60 - 80  (6 - 8)  
Değerleri arasında olursa iyidir.  

Tansiyonun  ideal değeri.  115 / 75  mmHg.

Tansiyon yüksekliğinde aşağıdaki sıkıntılar yaşanabilir.

Kalp krizi.
Kalp yetmezliği.
Alzheimer.
Demans.
Kognitif bozukluk.
Felç.
Böbrek rahatsızlığı.
Baş ağrısı.
Huzursuzluk.
Sıkıntı.

Yüksek tansiyona aşağıdaki faktörler neden olabilir.

Damar tıkanması.
Kandaki kötü kolesterol LDL yüksekliği.
Kalsiyum skoru.
İşlenmiş tuz.
Kolesterol yüksekliği.
Şeker hastalığı.
Böbrek hastalığı.
Sigara.
Alkol.
Kafein.
Kilo.
Hareketsizlik.
Asit ve şeker oranı yüksek, uydurulmuş yiyecek, içecek maddeleri…

Bedenimiz belli bir düzen içinde çalışır, sistemin çalışmasında bir aksaklık olur, bu aksaklık zamanında giderilemez ise zincirleme devam eder, bedende yeni sıkıntılar ortaya çıkar. 

Hastalıklardan korunmanın genel anlamda birinci koşulu, damarların tıkanmasını önleyici tedbirleri alabilmektir...
Çünkü, damarlar açık olursa, kan vücudun en uç noktalarına kadar gider, besin ve oksijen taşır. Bu sayede sistemde sıkıntılar olmaz, sağlıklı olunur.

Damarlar tıkanırsa organlar besin ve oksijenden mahrum kalır, sıkıntılar burada başlar; organlar zarar görür, rahatsızlıklar, hastalıklar ortaya çıkar.
Yüksek tansiyon da damarların tıkanmasından dolayı ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.

Peki, biz damarlarımızı koruyabiliyor muyuz?
Hayır, damarlarımıza bilerek veya bilmeyerek zarar veriyoruz.
Damarlarımızın tıkanmasına neden oluyoruz.

Ne yaparsak damarlarımızı koruyabiliriz?

Asit oranı yüksek olan maddelerden mümkün olduğunca uzak durmalıyız.
Süt ve süt ürünleri, ateşte yanmış etler, salam, sucuk, sosis
Bu maddeler bedenin PH değerini düşürürler.
PH değeri düşünce beden fazladan LDL üretir.
LDL'nin yükselmesi damarların daralmasına, tıkanmasına neden olabilir.

Süt ve süt ürünleri kalsiyum skorunun yükselmesine, kalsiyum damarların tıkanmasına ve yüksek tansiyona neden olabilir.

Şeker oranı yüksek maddelerin çok tüketilmesi kanda trigliseritleri yükseltir.
Yükselen trigliseritler alkole, daha sonra da asitlere dönüşür.
Kanda asitlik artınca bu defa beden yine LDL üretir. 
Kanda yükselen LDL zamanla damarların tıkanmasına neden olur.

Stres, bedenin şeker üretmesini arttırır, kanda şeker yükselir.
Stres ve alınan şekerli maddelerden dolayı kanda şeker artar, beden, şekerin bir kısmını yağa, bir kısmını alkole çevirir.
Yağ, bedende ve damarlarda birikebilir, damarları daraltabilir, tansiyon yükselebilir.

Alkol asitlere dönüştüğünde beden, asitliği dengelemek için LDL üretir.
Kanda, LDL yükselmesi damarlarda birikmesine, tıkanmasına neden olur.
Tıkanan damarlar kalbi zorlar, bunun sonucunda tansiyon yükselir.

Kan şekeri yüksekliği kolesterol yüksekliğine neden olur.
Damarlar tıkanır, tansiyon yükselir.

Sigaranın zararlarını söylemeye gerek yok, herkes biliyor.

O halde, tansiyon yükselmesine neden olan faktörleri ortadan kaldırmamız daha iyi değil mi?..

Tansiyon hastalarına 'tuz yemeyin' deniliyor. 
Peki, tuzdan uzak duran, tansiyonu yüksek kişiler iyileşebiliyor mu?
Pek değil çünkü, ilaç alarak hayatlarına devam ediyorlar.

Kullanılan ilaçların yan etkileri ortaya çıkabiliyor.
Bu da başka bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Zaten, ilaçların prospektüslerinde ortaya çıkabilecek yan etkileri yazar.
Evet, gerektiğinde ilaç kullanalım fakat doğal yöntemlerle rahatsızlıklara çözüm aramak ve bulmak daha  iyi olur diye düşünüyorum.

Tuzdan uzak duran tansiyon hastalarında sodyum noksanlığı görülebiliyor.
Sodyum noksanlığına bağlı olarak da başka rahatsızlıklar görülebiliyor.
Yani bir hastalığı iyileştirelim derken, diğer bir rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olabiliyoruz.

Yemeklerimizde işlenmemiş kaya tuzu kullanabiliriz.
Kaya tuzu mineral yönünden zengindir, yemeklere daha güzel tat veriyor.
Kaya tuzunu kullanalım, sonucunu olumlu veya olumsuz olarak bedenimizde hissedelim.
En doğru bilgiyi bedenimiz bize söyleyecektir.

Tansiyonu yüksek olan kişilere, "Sizde asit fazlalığı, kaliteli yağ eksikliği var" diyorum.

Yiyecek tercihlerinde en fazla yaptığımız, buğday ve süt ürünleri tüketmek değil mi?
Bunlara bir de stres eklenince beden ne yapsın?
Şeker, asit ve stres. Bunlara bağlı olarak iyice asitleniyoruz.
Kanda asitlik artınca, beden bir noktadan sonra pes ediyor, rahatsızlıklar ortaya çıkıyor.

Eğer, gerçekten iyileşmek istiyorsak, radikal tedbirler almak zorundayız!..
Bunun için, çok sevdiğimiz yiyecek içecek maddelerini, en azından gerçek anlamda iyileşene kadar bırakabilmeliyiz.

Tansiyonu düşürecek, dengeleyecek yiyecekleri sıralayacak olursak.

Yağlı yiyecekler. 
Zeytin,  zeytinyağı, badem, ceviz, fındık, fıstık,  yerfıstığı,  kabak çekirdeği, ay çekirdeği, avokado, kaju, susam,  keten tohumu, çörek otu vb.
Bu yiyeceklerde bulunan yağlardan dolayı kan yağlanır, damarlarda kolaylıkla hareket eder.
Yağlı olan bu yiyecekler damarların koruyucusu olan HDL’yi yükseltirler.
Yüksek HDL oranı, damarların tıkanmasını ve tansiyonun yükselmesini önler.
Tüketilecek miktar ne kadar olmalı?
Bedenimiz bize ne kadar tüketmemiz gerektiğini söyleyecektir.
Çünkü, belli bir miktar aldıktan sonra iştah kesiliyor.

Baklagiller.
Fasulye, nohut, börülce, maş fasulyesi, kabuklu yeşil ve kırmızı mercimek, çemen tohumu, diğer renkli baklagiller.

Çemen tohumu tansiyonu ve kan şekerini düşürüyor.
Çemen tohumunu suda 8-10 saat bekletelim, birkaç defa suyunu değiştirelim, kaynatalım. Tadı acı olur fakat etkisi iyidir. 
Pişen, bir tabak çemeni, yanında başka bir yiyecek olmadan yiyelim, biraz sonra tansiyonumuzun düştüğünü, normal hale geldiğini görebiliriz.

Yağlı balıklar.
Tencere içinde, az su ilave ederek, sevilen, istenilen sebzeler ile pişirebiliriz.
Eriyen yağı ile birlikte balığı, sebzeleri yiyebiliriz… 

Kırmızı et.
Kırmızı et, sebzeler, baharatlar ile birlikte bir kabın içinde pişirilmeli.
Direk olarak ateşte yanmış olarak pişen etler, asitli olur, kanserojen etki yapabilir.

Sebzeler. 
Bedeni tamir ederler.Yaşanılan yerde bulunabilen sebzeler bir sıraya konularak tüketilebilinir.

Meyveler.
Çok güçlü antioksidan özellikleri vardır, vücudu temizlerler.
Erik grubu ve turunçgiller önemlidir.

Tam tahıl.
Kaynamış buğday, çavdar.
Tam buğday unundan yapılan mayasız ekmek olabilir.

Su; beden susuz bırakılmamalı.

Bir tansiyon ölçme cihazı alınarak dinlenme anında tansiyon ölçülerek takip edilebilir.

Ani tansiyon yüksekliğinde uzanılır ve alın bölgesine ıslak havlu veya buz konulursa iyi olur.

Tansiyonun daha yüksek olduğu durumlarda tansiyon düşürücü ilaç bulunmuyorsa ve sağlık kuruluşlarına gitmeye vakit yoksa, felç ve hayat kaybı riskine karşılık bedenden, koldaki damardan olabilir, kan akıtmak etkili olur. 
Eskiden tansiyonu yükselen ve başı ağrıyan kişiler kollarından baş ağrıları geçene kadar kan akıtırlardı.

Tabiî ki bilinçli olmak ve böyle sıkıntılı durumlara düşmemek daha doğru olur…

Yaşamdan örnekler.

Bay elli yaşının üzerinde, "soğan benim tansiyonumu yükseltiyor" diyor.
-Soğan sizin tansiyonunuzu nasıl yükseltiyor- diye soruyorum.

"Lahmacun yiyorum ya, lahmacunun içindeki soğan benim tansiyonumu yükseltiyor."
-Peki, lahmacunun yanında ayran içiyor musunuz?
"Ayransız lahmacun yenir mi?"

Şimdi, bu durumu beraberce bir değerlendirelim. 
Et, etin yağı, hamur, ayran masum.
Lahmacunun içinde az olarak bulunan soğan suçlu ve tansiyonu yükseltiyor.
Eğer, siz soğanı yalnız başına yediğinizde tansiyonunuz yükseliyorsa kabul ederim.
Fakat, burada size ancak 'kendinizi kandırıyorsunuz' derim.

Bir Bay’ın sağ kolu hareketsiz duruyor.
Bay’a, -kolunuza ne oldu- diye soruyorum.
"Tansiyonum aniden yirmibeşe çıktı, sağ kolum felç oldu, öyle kaldı."
-Tansiyonunuz yükselmeden önce ne yemiştiniz, hatırlayabiliyor musunuz?
"Lahmacun yemiştim."
-Lahmacunun yanında ayran içtiniz mi?
"Elbette içtim, ayransız lahmacun yenir mi?"

Lahmacun yenilecekse, yanında domates, salata, tere, turp , maydanoz, nane yenilebilir, su içilebilir.  Lahmacunun yanında içilen ayran, iyi bir seçim değildir.

Lahmacunda kullanılacak kıyma sade olduğu gibi, sızma zeytinyağı da ilave edilebilir.

Diğer bir Bay.. Yüzü iyi görünmüyor.
Bay'a, -iyi görünmüyorsunuz neyiniz var?- diye soruyorum.
"Geceyi hastanede geçirdim.
-Geçmiş olsun, ne oldu?
Gece tansiyonum yükseldi, acile götürdüler, sabaha kadar hastanede kaldım.

Bay,
"Akşam taze fasulye yedim, bir şeyim yoktu, yoğurdu severim, yatmadan önce bir kase  yoğurt yedim, sonra tansiyonum yükseldi."

Bay'ın göz çevreleri siyahlaşmış, siyahlaşma yüzüne de yansımıştı.
Bay'a, "Damarlarınızda tıkanma var, yoğurt yediğinizde kanınız koyulaşıyor. Asitlik artıyor, beden LDL yapıyor, sizin tansiyonunuz yükseliyor, bunun belirtisi olarak yüzünüz de siyahlaşmış" deyince,
Bay, -artık yoğurt yemem- dedi.
Daha sonraki günlerde, Bay'ın yüzünün renginin açıldığını gördüm.

İşim gereği insanlarla tanışma fırsatım oluyor.
Gittiğim bir köyde tanıştığım bir bay ile konuşuyoruz.
Bay'ın bitkin bir hali var, olduğundan daha yaşlı görünüyor.
Bay'a, -Nasılsınız?- diye soruyorum.

"Kalp ameliyatı oldum, üç damarım değişti."
"Tansiyonum var."
"Elimin ulaşacağı her yerde dil altı ilacımı bulunduruyorum."
"Çantamda, arabamda, mutfakta, yatak odasında dil altı ilacım bulunur."
"Rahatsız olur olmaz hemen ilacımı alırım."

Bay'a -kırmızı et yiyor musunuz- diye soruyorum.
"Hayır, kırmızı eti bıraktım" diyor.
-Süt ürünlerini tüketiminiz nasıl?
"Çok iyi, yoğurdu peyniri severim, çok yerim."

Bir çoğumuz genelde aynı sözü söyleriz;
"Yoğurdu, peyniri severim, çok yerim."

Benim on yıllık gözlemim; süt ve süt ürünlerinin fazla tüketilmesi hastalıklara davetiye çıkarıyor.
Fakat, bize sürekli olarak, süt ve süt ürünleri faydalı denildiği için günün birinde bunlardan zarar görebileceğimiz aklımıza hiç gelmiyor…

Bay’a, "Siz yağmurdan kaçarken doluya yakalanmışsınız, eti bırakmış, süt ürünlerini daha fazla tüketmeye başlamışsınız, bundan dolayı da rahatsızlığınız artmış" deyince,

Bay, "Benim arkadaşlarım var, onlar neden sizin söylediklerinizi söylemediler" dedi.

Elbette herkes, her şeyi bilmiyor.
İnsanlar öğrendikleri, bildikleri yöntemlerle hasta olan insanları iyileştirmeye  çalışıyorlar. 
Kronik rahatsızlıklara neden olan faktörler bilinmez ve kesilmez ise gerçek iyileşme olmayabiliyor.

Hastalarla konuşulmalı.
Onların yaşam koşulları, yeme içme alışkanlıkları öğrenilmeli.
Yanlış olanlar çıkarılmalı.
Doğru olanlar anlatılmalı.
Bunlar yapıldığı takdirde birçok hasta kısa bir süre içinde iyileşebiliyor…

İyileşebilmenin keyfini yaşayabilmek için beş - elli gün süreyle çok sevilen yiyeceklerden uzak durabilmeye inanın değiyor.

Kimsenin elinde sihirli değnek yok.
İyileşmek büyük oranda insanın kendisine bağlı.
Yanlışlar bırakılmalı.
Doğrular yapılmalı.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER