© Adana Haber - 2005

Kamu Görevlisinin Özel Hayatı İzlenebilir mi?:

Kamu Görevlisinin Özel Hayatı İzlenebilir mi: Sınırlar ve İstisnalar..

AİHM, Adalet Divanı ve AB'nin diğer mevzuatına göre gizli dinleme ve izlemelerde gazetecilerin istisnai hak ve serbestileri vardır. Gizli dinleme-izleme araştırmacı gazeteciliğin temel unsuru sayılmıştır
Kamu görevlileri bundan sonra hayatlarını adeta bir cam fanusta yaşar gibi davranmak zorunda kalacaklar

Kamusal görev yapanların hayatları ne kadar özel ve gizli olmalıdır?

Bu soru ileri demokrasilerde sıklıkla sorulan ve yanıtı kolay bulunamayan bir sorudur. Bu denemede bizde soruya kendimizce yanıt arayacağız.

1. Kamusal aktörlerin finansmanı halkın vergileriyle sağlanır ve insanlar finanse ettikleri, yetki verdikleri ve kendileri hakkında kararlar alan kimseleri daha iyi tanımak zorundadırlar. İyi tanımak sadece seçim dönemlerinde yapılan konuşmalarla sınırlı olamaz.

Örneğin bir belediye başkan adayı veya bir milletvekili adayı özel hayatında sıkça karısını aldatıyorsa, çocuklarına şiddet uyguluyorsa, kötü alışkanlıkları varsa vs. bunların toplamı onun  kişiliğini yansıtır ve kamuoyu bu tür bilgileri onu tanımak adına bilmek isteyebilir. Elbette her kamu görevlisini dedektif gibi takip edecek değiliz, ancak temel özelliği eşine dostuna yalan söylemek olan birinin idarede neler yapabileceğini de tahmin edebiliriz.

Bunu söylerken kişilerin özel yaşamına siyasi veya dini tercihler getirmekten bahsetmiyorum elbette. Örneğin bir siyasinin eşi dışında ilişkileri de olabilir, ancak bunu gizlemesi, saklaması belli bir seviyeden sonra basit bir özel hayat konusu olamaz. Kaçamak yapmayı, yalan söylemeyi ve insanları aldatmayı huy edinmiş, cinsellik, para ve ün gibi konularında hastalık derecesinde zaafları oluşmuş bir kişiyi oy verenler ve vergileriyle onu finanse edenler tanımak ister. Bu talep de son derece normaldir. Bu nedenle kamu namına çalışanların hayatları diğerleri ile kıyaslandığında daha az özel olmak zorundadır.

2. Bir kamu görevlisinin, özellikle lider konumundaki kişilerin hayatı ile kamusal alan arasındaki çizgi zaman zaman çok belirsiz bir hal alabilir. Özel hayat nerede başlar, nerede biter sorusu kamusal görev üstlenenler için yanıtı zor bir sualdir. Bu nedenle bu tür görevlere atanan kişilerin hayatlarının önemli bir kısmını cam bir fanusta yaşıyor gibi geçirmeleri beklenir. Özellikle özel hayatları ile kamusal işleri birbirine kendi eliyle karıştırmış kişilerin özel hayata saygı beklentisi içinde olmaları yanlış olur. Bu bağlamda özel hayatlarına saygı bekleyen kamu görevlilerinin bu ayrı evvela kendi içlerinde iyi yapmaları gerekir.

Örnek verecek olur isek döviz kurlarını doğrudan etkileyen, neredeyse belirleyen bir Merkez Bankası Başkanının kur düzenlemesinden hemen evvel yüklü miktarda döviz alması veya satması özel yaşam gibi görünse de değildir. Aynı şekilde böyle bir bankanın çalışanlarının yakınları ve arkadaşlarının alım satım hareketleri de kamusal bir faaliyet olarak görülebilir ve kamuoyu namına izlenebilir.

Kamusal görevi nedeniyle bir kişinin kendisine ve çevresine sağladığı her türlü fayda, zarardan kurtulma ve avantaj duruma göre kısmen veya tamamen özel yaşam dışında değerlendirilmelidir.

Söz konusu kişi bir devlet başkanı veya buna yakın görevlerde bir kişi ise özel yaşam alanı olabildiğine daralır. Kamuoyunun bu tür ünlü kişilere olan merakı illa ki kamu yararını gözetmek için olmak zorunda da değildir. Örneğin bir devlet büyüğünün bir toplantıda uyurken görüntülenmesi veya sevdikleriyle özel anlarının merak edilmesi özel hayatı ihlal etme çabası olarak görülemez. Liderlerin ve yöneticilerin hayatları yönetilenler tarafından merak edilir ve yöneticiler de seçilmeleri veya atanmaları halinde bu tür hallerle karşılaşacaklarını bilirler, bu gerçeği önden kabul ederek o görevlere gelirler. Başka bir deyişle ortada bir ön kabul vardır.

3. Kamusal görevlerdeki kişilerin hayatları konusunda bir diğer temel gerçek ise demokrasilerde bilgi alma hakkının en kutsal değerler arasında oluşudur. Özgür bir basın, ifade özgürlüğü ve özellikle kamuyu ilgilendiren kişi ve işler hakkında insanların serbestçe konuşabilme/sorgulayabilme talepleri demokrasinin temelini oluşturan değerler arasında yer alır. Yolsuzlukların önlenmesi, siyasetin ve ekonomik sistemin serbestçe ve tüm vatandaşlar için eşit bir şekilde çalışabilmesi hür bir medyaya ve güçlü, meraklı, sorgulayan bir sivil topluma bağlıdır. Bu nedenle basın ve ifade özgürlüğü ileri demokrasilerde serbest seçimler kadar önemlidir. Eğer basın dilediğini yazamaz ise bu durumda idarede karanlık noktalar ortaya çıkar ve toplum kendisini idare edenlerin faaliyetlerini hiçbir şekilde sorgulayamaz ve denetleyemez hale gelir: Bu nedenle basın özgürlüğünün en geniş noktada olması ve buna kamuda çalışan kişilerin özel hayatlarının da girmesi kaçınılmazdır. Elbette bu özgürlüğün de bir sınırı vardır, ancak bu sınır görevlilerin özel hayatlarını korumaktan çok ifade ve basın özgürlüğünü korumaya meyillidir. Çünkü küçük bir grubun özel hayatının korunması için tüm toplumun ve rejimin özgürlüğü ve geleceği tehlikeye atılamaz.

Basın özgürlüğü dendiğinde ise basın mensuplarının kimseden ve hiçbir kurumdan korkmadan işini yapabilmesi esastır. Buna kanunlar da dâhildir. Basının özgürlüğünün kanunlar veya mahkemeler eliyle yok edilmesi bu sınırlandırmayı meşrulaştıramaz.

Bir basın mensubu kamusal tüm faaliyetleri serbestçe araştırabilmelidir, kendisine ulaşan belgeleri kamuoyu ile paylaşabilmelidir. Özellikle yasadışı faaliyetlerin incelenmesinde ve toplum ile paylaşılmasında basın özgürlükleri daha geniş olmalıdır. Basının kaynaklarını saklı tutması, işini yaptığı için yargılanmaması veya baskı görmemesi ileri demokrasilerin en önemli özelliğidir. Eğer özel hayat gerekçesi ile kamudaki faaliyetlerin takip edilmesi ve yayınlanması engellenir ise özgür basın işini yapamaz.

Elbette basın da özgürlüklerini kullanırken bazı hususlara dikkat edecektir. Örneğin kişilerin hayatlarını tehlikeye düşürmemek, meşru ticari sırları ifşa etmemek, yaptığı haber nedeniyle kişisel menfaat elde etmemek, şirketleri ve kurumları zarara uğratmak maksatlı haber yapmamak, mahkeme ile suçluluğu kanıtlanmamış kişileri suçlu ilan etmemek, devletin ve toplumun güvenliğini tehlikeye atmamak ilk akla gelebilecek sınırlardır. Ancak dediğimiz gibi bu alanlarda bile sınırlandırmalar basının serbest çalışma ilkesine halel getirmemelidir, basın mensubu özgür bir şekilde işini yapabilmelidir.

Sonuç olarak bir devlet memurunun hızlı zenginleşmesi, evini büyük bir malikane ile değiştirmesi, sevgilisine pahalı mücevherler alması gibi detaylar özel hayatı aşar ve basının doğal ilgi alanı içine girer. Bu tür görevleri kabul edenler aslında daha göreve başlarken hayatlarının yakından izleneceğini bilirler.

4. Aslına bakılırsa özel ve genel arasındaki sınırı ilk önce siyasilerin kendileri yıkarlar. Seçim kampanyalarında ve diğer toplantılarında siyasiler özel yaşamlarında nasıl bir insan olduklarının altını özenle çizerler ve aile yaşamlarıyla, kişilikleriyle oy isterler. Seçildikten sonra da bu durum zaman zaman devam der. Özel yaşamlarına basın veya diğer kişiler tarafından mercek tutulduğunda ise siyasiler bu durumdan rahatsız olurlar ve özel hayatlarında rahat bırakılmaları gerektiğini iddia ederler. Oysa ki bu ilgiyi büyük oranda kendileri üretmişlerdir. Özel yaşamları siyasilere getiri sağladığında nasıl kolayca kamusal bir çekim noktası oluyorsa, tersi durumlarda da kamusal kişilerin özel hayatı meşru bir ilgi merkezidir.

5. Kamu işleri görevlilere bağlıdır, bu nedenle milyonlarca kişinin hayatını etkileyecek bu kadar önemli bilgilere kamuoyunun ulaşma isteği makul karşılanmalıdır. Örneğin bir devlet başkanının veya bir bakanın kanser olması veya başka önemli bir rahatsızlığa yakalanması kamusal işleri yakından ilgilendirecektir. Bir devlet görevlisinin iş yapma şekli, hayatındaki iniş çıkışlar da aynı şekilde toplumu ve devleti etkileyebilir. Bu gerçek göz önünde tutulduğunda basının ve kamuoyunun devlet memurlarının ve siyasilerin özel hayatlarına ilgisi son derece tabiidir.

Özel hayatın basın ve diğer kişilerce izlenmesine getirilen en büyük eleştiri özel hayatının ihlalinin kanuni ve ahlaki olmamasıdır. Bazı yorumcular işin sonunda yasadışı verilere ulaşılsa dahi gayrimeşru yöntemler ile meşru sonuç alınamayacağını ifade ederler. Bu duruma verilen örnek ise pek çok ülkenin yasalarında yer alan kanunsuz kanıt toplanmanın geçersizliğidir. Oysa ki bu durum kanun adamları için geçerlidir. Örneğin bir savcı, bir polis vs. yasadışı yöntemler ile kanıt toplayamaz. Buradaki maksat ise bir tür baskıcı devlete dönüşmemektir. Ortada güçlü bir şüphe yok ise, kanun sizi yetkilendirmemişse, kanunun izin verdiği araç ve yöntemlerin dışına çıkmış iseniz hiç kimseyi kovuşturamazsınız, takip edemezsiniz, tutuklayamazsınız, onu şüpheli dahi ilan edemezsiniz. Eğer böyle bir anlayış olmasaydı devlet kurumları istedikleri evi ararlar, istedikleri kişiyi nedensiz yere izlerlerdi.

ÖZEL YAŞAMDA BASINA İSTİSNA

Buna karşın mahkemelerin aldığı kararlarla yapılan dinlemeler, izlemeler vs. yasal ve meşru delillerdir. Aynı şekilde basında yer alan bilgiler, kaynağı bilinmese dahi meşru ihbarlardır ve takibi gerekir. Bu bağlamda basında yer alan kanıtlar pek çok uluslararası ve ulusal mahkeme tarafından meşru delil sayılmıştır ve bu tür delilleri yayınlayanların suçlu olmadığı ifade edilmiştir.

Taha Akyol 24 Mart 2014 tarihli makalesinde bu hususta bizlere önemli bir hatırlatmada bulunuyor:

“AİHM’nin de çok önemli bir emsal kararı var: Slovakya’da başbakan yardımcısı ve adalet bakanı telefonda görüşüyorlar. Bir sigorta şirketinin özelleştirilmesi sırasında yasadışı işlem yaptıkları anlaşılıyor. “Birileri” bu konuşmayı yasadışı olarak kaydediyor ve yayınlıyor...

AİHM’nin kararı: Dinleme yasadışı olsa bile, yayınlanması kamu denetimi anlamına gelir, çünkü yasalara uymayan işlerin kamuoyunca bilinmesinde kamu yararı vardır. Yayınlamak suç değildir. (Case of Radio Twist S.A. v. Slovakia, Application no. 62202/00 of 19 December 2006)
 

Yasadışı dinleme her şartta suçtur fakat AİHM’nin bu kararına göre, yolsuzluk iddialarına yol açan dinlemelerin sosyal medyada yayınlanması hukuken suç değildir, dinleme yasadışı olsa bile. Demek ki, bu yayınları durdurmak hukuken mümkün değildir, hukuken de çıkmaz sokaktır.”

Gerçekten de Radio Twist vs. Slovakya Davası bu konuda tüm AİHM üyelerini bağlayan önemli bir emsaldir ve yayınlanmasında kamu yararı bulunan bilgileri yayınlamak nasıl elde edildiğine bakılmaksızın suç değildir.

Aynı şekilde Avrupa Adalet Divanı’ da Tietosuojavaltuutettu Davası’nda (Case C-73/07, 18 December 2008), eğer ilgilenilen belgenin konusu tamamen kamusal bir bilginin ifşası ise gazetecilik açısından istisna (the journalistic exemption) getirmekte, yapılan gizli izleme/dinlemeyi yasadışı saymamaktadır.

Avrupa Birliği yasalarına göre kişisel verilerin korunması titizlikle öngörülmektedir, ancak Konsey’in Veri Koruma Direktifi’nin (Council Directive 95/46/EC) 9. Maddesinde gazeteciler için istisnai bir hak oluşturulduğunu görebiliyoruz.

Bunun dışında kamu görevlileri veya diğer şahitler tarafından basına yapılan her türlü sızdırma Avrupa'da ve diğer ileri demokrasi örneklerinde yasalar ve mahkemeler tarafından basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilerek meşru kabul edilmektedir.

KAMERALARLA KUŞATILMIŞ BİR YAŞAM

Yasal alandaki eğilim incelendiğinde araştırmacı gazetecilik için gizli dinleme ve izlemenin her geçen gün daha çok ülkede ve uluslararası belgede doğal bir hak olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca teknolojik gelişmeler özel hayatın sınırlarını daraltmaktadır. Trafik ve güvenlik amaçlı görünür ve görünmez kameraların sayısı bazı metropollerde yüzbinlerceye ulaşmıştır. İngiltere’de özel ve kamusal alanlarda kullanılan kapalı devre kameraların (CCTV) sayısının 6 milyondan fazla olduğu bilinmektedir. Buna cep telefonları ve bilgisayarlardaki kameralar ve mobil kameralar dâhil değildir. İngiltere’de devlet okullarında kullanılan kamera sayısının 400.000’e yaklaştığı, her bir metro istasyonunda ise 50’den fazla kamera olduğu belirtilmektedir. Yakın bir gelecekte evlerde ve dış mekanlarda kamerasız yer kalmayacak dense yanlış olmaz.

Aynı şekilde akıllı telefonlar ve bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler özel hayatın sır olmaktan çıktığını göstermektedir. Bugün sadece istihbarat kurumları veya bilgisayar şirketleri değil, sıradan bilgisayarcılar dahi özel hayatlara kolayca girebilmektedir.

Tüm bu gelişmeler özel hayat ile genel olan arasındaki farkı ciddi oranda ortadan kaldırmaktadır. Çünkü kişisel verileri korumak her geçen gün zorlaşmaktadır.

Bu bilgiler ışığında kamuoyunun siyasiler, devlet memurları ve ünlülerin özel yaşamlarına dönük ilgileri meşrudur ve doğaldır. Gazetecilerin özel yaşamları gazetecilik çerçevesinde izlemeleri de yasal sayılmaktadır. Bu durumda kamu görevi alacak kişilerin geçmişten daha dikkatli bir yaşamı seçmeleri veya kamu görevi almamaları gerektiği söylenebilir.
Kaynak: S.L.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER