Soykırım açıklamasını hafife almak!
GENELABD Başkanı Biden 1915 olayları ile ilgili olarak yaptığı konuşmada bu olayları soykırım olarak tanımladı. ABD Kongresi zaten 2019’da farklı siyasi görüştekilerin bile mutabakatıyla 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmişti.
AKP iktidarının bu açıklamadan önceki beyanatları zaten bu tanımlamanın yapılacağını bildiklerini gösteriyordu. Beyanatları ile adeta Türk halkını hazırlamaya ve her şey yolunda mesajı vermeye çalıştılar. Hatta göreve başlamasından beri Türkiye ile diyaloğa girmeyen Biden ve Cumhurbaşkanımız arasındaki telefon görüşmesi ve yüz yüze NATO Zirvesinde görüşecekleri haberleri de açıklama öncesinde verilerek her şey yolunda mesajı kuvvetlendirilmeye çalışıldı.
İktidarın oluşturmaya çalıştığı “her şey yolunda” algısı gerçeği yansıtıyor mu? Elbette hayır.
Amerika ve Rusya arasında sıkışıp kalan Türkiye bir o tarafa bir bu tarafa savrularak yol almaya devam ediyor. Ne tarafa gitse bir diğerindeki hakları zayi oluyor, zarara giren ve bedel ödeyen hep Türkiye oluyor. ABD S-400’leri bahane ederek her türlü baskıyı uyguluyor hatta yüklü miktarda mali katkımıza rağmen tek taraflı bir kararla bizi resmen F-35 programından çıkarmakta bir beis görmüyor. Rusya ise Suriye ve Irak dahil olmak üzere ABD ile el ele kol kola siviller de dahil olmak üzere Müslümanların üzerine bombalar yağdırıyor. “Müttefik” kavramının anlamı değişti de bizim mi haberimiz yok? İttifak bu ise ihtilaf ne demek?
1915 açıklamaları sonrası medyamız sadece ABD’yi suçlama yoluna girdi. Popülist ve siyasi davrandığı, seçim vaadi sebebiyle Biden’ın bu açıklamayı yaptığı şeklinde yorumlar yapıldı. Azerbaycan karşısında yenilgiye uğrayan Ermenistan’ın iç siyasette ve yaklaşan seçimlerde bunu Türklere karşı kazanılmış büyük bir zafer olarak göstereceğinin ve dünyada zedelenen prestijini düzeltmenin bir aracı olarak kullanacağının altı çizilmedi. Türkiye bu duruma nasıl geldi, bundan sonra neler olabilir ve ne yapmalı? gibi asıl sorulması gereken soruların cevabı aranmadı.
Türkiye’nin soykırım iddiaları da dahil olmak üzere tüm zorluklardan ve arada kalmışlıklardan kurtulmasının tek yolu var; GÜÇ SAHİBİ OLMAK. Güç sahibi olmak sadece cephede kazanmak anlamına gelmiyor. Dünyada söz sahibi olan ülkeler cephede değil masada kazanmasını bilenlerdir. Öyle ki artık bu ülkeler dünyayı cephe gerisinden yönetip cepheye temsili sayıda asker gönderip asıl yönetmek istedikleri insanları birbirine düşürüyorlar. Maalesef Türkiye cephede kazandığını masada kaybeden bir ülke haline gelmiştir. Siyaseti sadece mevki sahibi olmak ve bu mevkiinin getirdiği şahsi kazanımlara sahip olmak için yapanlardan oluşan bir kitle masada kazanmayı başaramaz. Siyaset bir ilimdir ve o ilmi en iyi icra edenler hep kazananlar olmuştur. İngiliz siyasetinden bahsedilirken İngilizlerin nasıl savaştıklarından değil ne kadar iyi diplomat olduklarından bahsedilir.
ABD ve Avrupa’da 1915 olaylarının soykırım olarak tanımlanmasının soykırımın 1946 yılında uluslararası hukuka girmiş bir kavram olması sebebiyle hukuki bir sonucu olmayacağından bahsedenler var. Ne yazık ki uluslararası hukukun dünyayı idare eden güçlerin siyasetini/isteklerini meşrulaştırmanın bir aracı olduğunu halen anlamamışlar. Uluslararası hukuka istediğiniz maddeyi kılıfına uydurarak ekleyebilir veya uluslararası mahkemeler eliyle yeni içtihatları hukuka uygunluk kılıfıyla sunabilirsiniz. Hatta yeni kavramlar bile icat edebilirsiniz.
Bundan sonra “Türkiye aleyhine ne gibi sonuçlar doğurabilir?”i “… aklına karpuz kabuğu düşürmemek” adına dile getirmek istemiyoruz. Ancak maddi yönü de dahil olmak üzere eğitim, tarih, siyaset vb. her alanda karşımıza çıkacaktır. Soykırım yaptığı kabul edilen ülkelere karşı talepler incelenerek fikir sahibi olunabilir.
Şu andan itibaren iktidar ortaklarının kuru beyanatlarla ABD’ye sövüp birbirini övüp hiçbir sorun yok havasından sıyrılmaları gerekiyor. Bir an önce ABD ve Avrupa’da 1915 olaylarını soykırım olarak tanıyan ülkelere karşı siyasi yaptırımlar uygulanmalıdır. Bizim Gazi Meclisimizin her ne kadar fonksiyonu hiç mesabesine indirgenmişse de Meclisimizden bu ülkelerin yaptığı soykırımların kabulü yönünde kararlar çıkarılmalıdır.
Türkiye var gücüyle mücadele ederek siyasetten ekonomiye tam olarak bağımsızlığını kazanmalı, yeniden güçlü bir ülke olup hem kendi hem de tarihi bir ödev ile tüm mazlumların haklarını savunmalıdır.
İlginizi Çekebilir