Abone ol
TBMM Adalet Komisyonu'ndan geçip Genel Kurul'a sevk edilen yeni yargı paketine tepkiler sürüyor.
Hukukçular demokrasi ve özgürlüklerden geriye dönüşü hızlandıran düzenlemeyi sert dille eleştiriyor.
Adana Barosu Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık, iktidarın demokrasi ve hukuk devleti' standartlarını daha da yükseltmek yerine Türkiye'nin otoriter ve totaliter ülkelere özgü bir anlayışa doğru götürüldüğünü ifade etti.
"Anayasa'da yazılan hukuk devleti olgusunu bir yana bırakın, ülke bugün kanun devleti bile olmaktan çıkmış durumdadır" diyen Çıtırık, "Artık polis devletinin fiili uygulamaları ve yasal düzenlemeler hayata geçiriliyor" dedi.
Türkiye'de 7 aylık zaman diliminde 328 yasanın değiştiğini hatırlatan Çıtırık, yazılım firmaları ile yayınevlerinin bu yasaları güncellemede ciddi sıkıntı çektiğini ve hukuk camiasının bunları takip etmekte zorlandığını kaydetti. Paket veya torba adı altında gece yarısı meclisten geçirilen yasların kanunlaşma sürecini doğru bulmadıklarını vurgulayan Çıtırık, bir değişiklik ile 6, 7 yasaya atıfta bulunulmasına karşı çıktı.
Yasalar çıkartılırken toplumdaki muhataplarının dinlenmediğinin altını çizen Çıtırık, "Öncelikle bir yasa değişikliği toplumsal ihtiyaçlardan doğması gerekir. Ama şimdi siyasi iktidar bu paketleri kendisine yakın isimleri bazı konularda yargı şemsiyesinin dışında tutabilmek amacıyla parmak çoğunluğuna dayalı anlayışla yapıyor. Muhatapları hiç dinlenmeksizin ve ihtiyaçtan doğmaksızın bu adımlar atılıyor. Eski Roma'da 'ahlaksız teklif ve siyasi rüşvet' anlamına gelen ve yasaklanan bir yasalaşma çabası ile karşı karşıyayız" diye konuştu.
'Yasalların genelliği' ilkesi gereği vatandaşların bu düzenlemelerden haberdar edilmesi bir yana yasama faaliyetini izleyebilmesi şansının ortadan kaldırıldığı bir dönemden geçildiğini ileri süren Çıtırık, asıl olanın Anayasa ve uluslararası sözleşmede güvence altına alınan temel kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmadan kullanılabilmesi olduğunu dile getirdi.
Devletin sınırlanması, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi gerektiğini bildiren Baro Başkanı Çıtırık, şöyle devam etti: "Devletin kutsandığı, devletin birey için değil de bireyin devlet için olduğu bir anlayış hakim kılınmak isteniyor. Toplumda yaşanan çeşitli iç huzursuzluklara çare bulunmayınca bu kez yurttaş ‘özgürlük mü güvenlik mi' seçeneği ile muhatap ediliyor. Bu yöntemi doğru bulmuyoruz. Bugün ‘yeni ve ileri Türkiye' iddiasında olanların demokrasi standartlarını daha da yükseltmesi lazım pakette yer alan 'arama, el koyma, somut delil yerine makul şüphe' kavramı daha yasalaşmadan uygulamaya geçtiğini gördük. (Makul şüphe) ile ilk gözaltı da ilimizde gazeteci Aytekin Gezici ile yaşandı. Dünyadaki ceza hukuku yargılamalarındaki sistem ‘delillerden faile' gitmektir. Ama önce bir fail sonra delilleri bulmaya çalışırsanız yine hukuk devletinin dışına çıkmış olursunuz."
Arama, el koyma gibi kararlarında makul şüphe gibi soyut ve muğlak bir ifade ile hareket edilemeyeceğine aktaran Çıtırık, Sulh Ceza Hakimlikleri eliyle kaldırılan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerin vicdanlarda kan ağlatan uygulamalarının tekrar uygulamaya geçirilmek istendiğine işaret etti. Çıtırık, "Kime göre ve neye göre ‘makul şüphe.' AİHM sözleşmesine göre de bunun yeterlilik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle sınırlarının beli olması lazım. Bu olmadan soyut ve muğlak bir görüşe dayanılarak insanların temel hak ve hürriyetleri kısıtlanamaz" şeklinde konuştu.
Adana Barosu Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık, iktidarın demokrasi ve hukuk devleti' standartlarını daha da yükseltmek yerine Türkiye'nin otoriter ve totaliter ülkelere özgü bir anlayışa doğru götürüldüğünü ifade etti.
"Anayasa'da yazılan hukuk devleti olgusunu bir yana bırakın, ülke bugün kanun devleti bile olmaktan çıkmış durumdadır" diyen Çıtırık, "Artık polis devletinin fiili uygulamaları ve yasal düzenlemeler hayata geçiriliyor" dedi.
Türkiye'de 7 aylık zaman diliminde 328 yasanın değiştiğini hatırlatan Çıtırık, yazılım firmaları ile yayınevlerinin bu yasaları güncellemede ciddi sıkıntı çektiğini ve hukuk camiasının bunları takip etmekte zorlandığını kaydetti. Paket veya torba adı altında gece yarısı meclisten geçirilen yasların kanunlaşma sürecini doğru bulmadıklarını vurgulayan Çıtırık, bir değişiklik ile 6, 7 yasaya atıfta bulunulmasına karşı çıktı.
Yasalar çıkartılırken toplumdaki muhataplarının dinlenmediğinin altını çizen Çıtırık, "Öncelikle bir yasa değişikliği toplumsal ihtiyaçlardan doğması gerekir. Ama şimdi siyasi iktidar bu paketleri kendisine yakın isimleri bazı konularda yargı şemsiyesinin dışında tutabilmek amacıyla parmak çoğunluğuna dayalı anlayışla yapıyor. Muhatapları hiç dinlenmeksizin ve ihtiyaçtan doğmaksızın bu adımlar atılıyor. Eski Roma'da 'ahlaksız teklif ve siyasi rüşvet' anlamına gelen ve yasaklanan bir yasalaşma çabası ile karşı karşıyayız" diye konuştu.
'Yasalların genelliği' ilkesi gereği vatandaşların bu düzenlemelerden haberdar edilmesi bir yana yasama faaliyetini izleyebilmesi şansının ortadan kaldırıldığı bir dönemden geçildiğini ileri süren Çıtırık, asıl olanın Anayasa ve uluslararası sözleşmede güvence altına alınan temel kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmadan kullanılabilmesi olduğunu dile getirdi.
Devletin sınırlanması, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi gerektiğini bildiren Baro Başkanı Çıtırık, şöyle devam etti: "Devletin kutsandığı, devletin birey için değil de bireyin devlet için olduğu bir anlayış hakim kılınmak isteniyor. Toplumda yaşanan çeşitli iç huzursuzluklara çare bulunmayınca bu kez yurttaş ‘özgürlük mü güvenlik mi' seçeneği ile muhatap ediliyor. Bu yöntemi doğru bulmuyoruz. Bugün ‘yeni ve ileri Türkiye' iddiasında olanların demokrasi standartlarını daha da yükseltmesi lazım pakette yer alan 'arama, el koyma, somut delil yerine makul şüphe' kavramı daha yasalaşmadan uygulamaya geçtiğini gördük. (Makul şüphe) ile ilk gözaltı da ilimizde gazeteci Aytekin Gezici ile yaşandı. Dünyadaki ceza hukuku yargılamalarındaki sistem ‘delillerden faile' gitmektir. Ama önce bir fail sonra delilleri bulmaya çalışırsanız yine hukuk devletinin dışına çıkmış olursunuz."
Arama, el koyma gibi kararlarında makul şüphe gibi soyut ve muğlak bir ifade ile hareket edilemeyeceğine aktaran Çıtırık, Sulh Ceza Hakimlikleri eliyle kaldırılan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerin vicdanlarda kan ağlatan uygulamalarının tekrar uygulamaya geçirilmek istendiğine işaret etti. Çıtırık, "Kime göre ve neye göre ‘makul şüphe.' AİHM sözleşmesine göre de bunun yeterlilik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle sınırlarının beli olması lazım. Bu olmadan soyut ve muğlak bir görüşe dayanılarak insanların temel hak ve hürriyetleri kısıtlanamaz" şeklinde konuştu.
Yorum Yazın