Abone ol
Her zaman iftiradan yakınıyorum. Hatta bir önceki yazımın konusu da iftira idi.
Her zaman iftiradan yakınıyorum. Hatta bir önceki yazımın konusu da iftira idi.
İnsanlığımızı yok eden en önemli silah gördüğüm iftira çılgınlığı, toplumsal yaşantımızda propaganda temelinde kendisine haksız bir şekilde yer edindiğine de maalesef tanık olmaktayız.
Bugünkü yazımın konusunu Çukurova Üniversitesi isminin de yer aldığı bir intihar ve sonrası yapılan açıklamalara ayırmak istedim. Zira vahim bir olayın neticesinde kamuoyunu yanlış yönlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Oldum olası intiharlar beni derinden üzer ve de sinirlendirir. Çok yakın dostlarımdan da intihar edenler oldu. Hatta cesedini astığı ipten kucaklayarak indirdiğim arkadaşımda oldu maalesef. İşte inancım ve bu yaşadıklarım neticesinde; nerde bir intihar duysam, tarifi imkânsız bir üzüntü ve bir o kadarda kızgınlıkla iç içe duygular içerisinde kalalakalırım.
Hep söylerim. Gidene de kalana da zor hayat bırakır intihar edenler. Doğuşumuza karar veremediğimiz bir yaşamı sonlandırmaya karar vermeye yetkili değiliz. Ama günümüzde maalesef hep şeytanın işbirliği içerisinde yaşam sürer oldu insanoğlu.
Zor koşulları umursamaz arkadaşlıkları yaşamamız, dostluk bağlarının zayıflaması, yaşamsal inancımızı kaybetmemiz neticesinde yaşantımızı artık, şeytana meze olarak sunuyoruz.
İl dışındaydım. Bir arkadaşım yahu sizin üniversiteden KHK ile imza bildirgesine imza atmış biri intihar etmiş sözü ile irkildim. Çokta korktum, başımdan kaynar sular döküldü. Üniversitemizde imza bildirgesine imza attığı için soruşturma geçiren sadece iki akademisyen arkadaşım var diye biliyordum. Onlarsa son KHK ye kadarda görevlerinin başındaydı. Arkadaşım yazık değil mi gencecik bir bilim insanına bunu yaşatmışsınız? Adam Feto'cu değilmiş diyerek, üniversiteli olmam münasebetiyle bana da baya bir serzenişte bulundu ve rektörümüzden tutun da herkes kızgınlıktan nasibini aldı.
Zira gazete haberleri ve sosyal paylaşım sitelerinde 'İşten atılan akademisyen Mehmet Fatih Traş intihar etti', 'Üniversiteden ilişiği kesilen Mehmet Fatih Traş intihar etti' benzeri başlıklarda içeriği ile arkadaşımın serzenişine hak verecek kadar haberler yer alıyordu.
Haber kaynaklarına ve sosyal medya paylaşımlarına bakınca bende hemen arşiv taraması yaptım. Üniversitemiz akademisyeni midir?
Gerçek olan şuydu; Dr. Mehmet Fatih Tıraş, İİBF Ekonometri bölümünde araştırma görevlisi olarak doktorasını yapmaktaydı. Barış bildirisine imza atmakla beraber doktorasına devam ediyordu.
2016 Haziran tarihinde ise doktorasını tamamlamasının ardından 2547 sayılı Kanunu 50/d maddesine göre; araştırma görevliliği hukuken sona ermiş. Buraya kadar bir hukuksuz işlem bulunmamaktadır. Zira nice doktorasını tamamladıktan sonra kadro alamayan yüzlerce akademisyen tanımaktayım.
Bu intihar olayı ile ilgili olarak Türk-eğitimsen sendikası üniversite şubesi-öğretim elemanları derneği ve birçok akademisyen tarafından çeşitli açıklamalar basında yer buldu. Bir intiharın ardından kişiler, kurumlar sorumlu tutuldu ve hatta politik cinayet şeklinde suçlamalar yüklendi.
Toplum kanunlarla ve kurallarla yönetilir. Ne rektör ne dekan, ne de akademik kurullar kanun koyucu değildir. Dolayısı ile bir rektörün telkinde bulunuyor olması haberi de bana göre doğru değildir. Kanuni mevzuat içerisinde yapılan işlemlerde kimseyi suçlayamazsınız. Ancak haksızlığa uğradığınıza inanıyorsanız zaten hukuki zeminde ve hak arama hürriyeti kapsamında hak aramak mümkündür.
Oysa ki, Barış bildirgesine imza atmış birçok akademisyende hak aramaya devam etmektedirler. Mutlaka adalet terazisi konuyu, enine boyuna tartacak suçlularsa hukuki yaptırıma maruz kalacaklar, değillerse hakları iade edilecektir.
Hal böyle iken her şekilde eleştiride bulunacağımız konular vardır. Günümüzde haksız kararları ile adeta ülkemizi yıkmaya çalışan nice savcı, hakim Feto'dan içerde ve bugün onlar dünlerde yaptıklarının hesabını veriyorlar.Şimdi diyebilirsiniz ki; olan kime oldu? Evet olan haksız ithamlara maruz kalmış kişilere ve yakınlarına oldu.
Bende feto yapılanmasının gerek basın ayağı, gerek mülki, gerek siyasi ve gerekse adli makamlar ile linç kampanyasına uğradım. Gizlenen feto yapılanması kendilerine beni tehdit gördüklerinden olacak ki hala da hakkımda formül aradıklarını bilmekteyim. Ama ne yaşarsam yaşayayım kendi kimliği ile yaşayan bir insanın rahatlığında, benim yaşam sınavımdır, diyerek devletime ve kanunlara güvenerek meydan okudum. Ve 17 Aralık tarafıma yapılanların gerekçesini ve gerçekleri gün yüzüne çıkardı. Görüyoruz işte mahkeme kadıya mülk olmuyor.
Benim üzüldüğüm konu olaylardan yararlanmayı vazife bilip propaganda yapanlardır.
Bir insan hayatını suçlama aracı olarak kullanmayalım. Vicdanlarımızı konuşturalım, doğruyu arayalım. Adalet hepimize lazımdır. Kavgamız hak adalet üzerine olsun.
Dedim ya kalana zor olan hayatı kolay kılmak elimizdedir.
Şimdi yeni suçlamalarla linç kampanyası başlatmak doğru değildir. Birilerini ismen suçlamak hukuki bir delile dayanmıyorsa hiç doğru değildir.
Yapılan hukuksuz iş ve işlemler er geç adalet terazisinde tartılacaktır.
'Hep Birlikte, Parlak bir geleceğe.'
İnsanlığımızı yok eden en önemli silah gördüğüm iftira çılgınlığı, toplumsal yaşantımızda propaganda temelinde kendisine haksız bir şekilde yer edindiğine de maalesef tanık olmaktayız.
Bugünkü yazımın konusunu Çukurova Üniversitesi isminin de yer aldığı bir intihar ve sonrası yapılan açıklamalara ayırmak istedim. Zira vahim bir olayın neticesinde kamuoyunu yanlış yönlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Oldum olası intiharlar beni derinden üzer ve de sinirlendirir. Çok yakın dostlarımdan da intihar edenler oldu. Hatta cesedini astığı ipten kucaklayarak indirdiğim arkadaşımda oldu maalesef. İşte inancım ve bu yaşadıklarım neticesinde; nerde bir intihar duysam, tarifi imkânsız bir üzüntü ve bir o kadarda kızgınlıkla iç içe duygular içerisinde kalalakalırım.
Hep söylerim. Gidene de kalana da zor hayat bırakır intihar edenler. Doğuşumuza karar veremediğimiz bir yaşamı sonlandırmaya karar vermeye yetkili değiliz. Ama günümüzde maalesef hep şeytanın işbirliği içerisinde yaşam sürer oldu insanoğlu.
Zor koşulları umursamaz arkadaşlıkları yaşamamız, dostluk bağlarının zayıflaması, yaşamsal inancımızı kaybetmemiz neticesinde yaşantımızı artık, şeytana meze olarak sunuyoruz.
İl dışındaydım. Bir arkadaşım yahu sizin üniversiteden KHK ile imza bildirgesine imza atmış biri intihar etmiş sözü ile irkildim. Çokta korktum, başımdan kaynar sular döküldü. Üniversitemizde imza bildirgesine imza attığı için soruşturma geçiren sadece iki akademisyen arkadaşım var diye biliyordum. Onlarsa son KHK ye kadarda görevlerinin başındaydı. Arkadaşım yazık değil mi gencecik bir bilim insanına bunu yaşatmışsınız? Adam Feto'cu değilmiş diyerek, üniversiteli olmam münasebetiyle bana da baya bir serzenişte bulundu ve rektörümüzden tutun da herkes kızgınlıktan nasibini aldı.
Zira gazete haberleri ve sosyal paylaşım sitelerinde 'İşten atılan akademisyen Mehmet Fatih Traş intihar etti', 'Üniversiteden ilişiği kesilen Mehmet Fatih Traş intihar etti' benzeri başlıklarda içeriği ile arkadaşımın serzenişine hak verecek kadar haberler yer alıyordu.
Haber kaynaklarına ve sosyal medya paylaşımlarına bakınca bende hemen arşiv taraması yaptım. Üniversitemiz akademisyeni midir?
Gerçek olan şuydu; Dr. Mehmet Fatih Tıraş, İİBF Ekonometri bölümünde araştırma görevlisi olarak doktorasını yapmaktaydı. Barış bildirisine imza atmakla beraber doktorasına devam ediyordu.
2016 Haziran tarihinde ise doktorasını tamamlamasının ardından 2547 sayılı Kanunu 50/d maddesine göre; araştırma görevliliği hukuken sona ermiş. Buraya kadar bir hukuksuz işlem bulunmamaktadır. Zira nice doktorasını tamamladıktan sonra kadro alamayan yüzlerce akademisyen tanımaktayım.
Bu intihar olayı ile ilgili olarak Türk-eğitimsen sendikası üniversite şubesi-öğretim elemanları derneği ve birçok akademisyen tarafından çeşitli açıklamalar basında yer buldu. Bir intiharın ardından kişiler, kurumlar sorumlu tutuldu ve hatta politik cinayet şeklinde suçlamalar yüklendi.
Toplum kanunlarla ve kurallarla yönetilir. Ne rektör ne dekan, ne de akademik kurullar kanun koyucu değildir. Dolayısı ile bir rektörün telkinde bulunuyor olması haberi de bana göre doğru değildir. Kanuni mevzuat içerisinde yapılan işlemlerde kimseyi suçlayamazsınız. Ancak haksızlığa uğradığınıza inanıyorsanız zaten hukuki zeminde ve hak arama hürriyeti kapsamında hak aramak mümkündür.
Oysa ki, Barış bildirgesine imza atmış birçok akademisyende hak aramaya devam etmektedirler. Mutlaka adalet terazisi konuyu, enine boyuna tartacak suçlularsa hukuki yaptırıma maruz kalacaklar, değillerse hakları iade edilecektir.
Hal böyle iken her şekilde eleştiride bulunacağımız konular vardır. Günümüzde haksız kararları ile adeta ülkemizi yıkmaya çalışan nice savcı, hakim Feto'dan içerde ve bugün onlar dünlerde yaptıklarının hesabını veriyorlar.Şimdi diyebilirsiniz ki; olan kime oldu? Evet olan haksız ithamlara maruz kalmış kişilere ve yakınlarına oldu.
Bende feto yapılanmasının gerek basın ayağı, gerek mülki, gerek siyasi ve gerekse adli makamlar ile linç kampanyasına uğradım. Gizlenen feto yapılanması kendilerine beni tehdit gördüklerinden olacak ki hala da hakkımda formül aradıklarını bilmekteyim. Ama ne yaşarsam yaşayayım kendi kimliği ile yaşayan bir insanın rahatlığında, benim yaşam sınavımdır, diyerek devletime ve kanunlara güvenerek meydan okudum. Ve 17 Aralık tarafıma yapılanların gerekçesini ve gerçekleri gün yüzüne çıkardı. Görüyoruz işte mahkeme kadıya mülk olmuyor.
Benim üzüldüğüm konu olaylardan yararlanmayı vazife bilip propaganda yapanlardır.
Bir an düşünün bu hocamız intihar etmemiş olsaydı bu vazife sahibi kurum ya da kişiler şu an hangi açıklamaları neye dayanarak yapabileceklerdi? Ya da bu akademisyen arkadaşımıza intihardan önce kimler destek oldu ya da el uzattı?
Bir insan hayatını suçlama aracı olarak kullanmayalım. Vicdanlarımızı konuşturalım, doğruyu arayalım. Adalet hepimize lazımdır. Kavgamız hak adalet üzerine olsun.
Dedim ya kalana zor olan hayatı kolay kılmak elimizdedir.
Şimdi yeni suçlamalarla linç kampanyası başlatmak doğru değildir. Birilerini ismen suçlamak hukuki bir delile dayanmıyorsa hiç doğru değildir.
Linç kampanyasına soyunanları ve bir intiharın ardından propaganda zemininde acıları derinlendirenlere soruyorum; yeni intiharlar içinizi rahatlatır mı?
Yapılan hukuksuz iş ve işlemler er geç adalet terazisinde tartılacaktır.
Unutmayalım! Söylenen her söz sahibini bağlasa da kamuoyuna yansıdıktan sonra vebali büyüktür.
Ve derim ki! Devletimize güvenelim.
'Hep Birlikte, Parlak bir geleceğe.'
facebook@cengizkurt01
twetter@cengizkurt01
Yorum Yazın