Abone ol
Bugün hikaye yazmak istedim. Bazıları bana kızabilir, tepki de gösterebilir.
Bugün hikaye yazmak istedim. Bazıları bana kızabilir, tepki de gösterebilir. Zaten tepki olmayınca yazmanın anlamı da olmaz.
Bu hikaye öyle bir hikaye ki, MÖ. Mısır Krali 2. Ramses ile Hz. Musa'nın 1700’lerdeki hikayesi. Bu hikâye, her şeye hâkim, her şeye kâdir olduğuna inanan kudretsiz tanrıcıkların (!) aslında 'bir hiç' olduklarının hazin öyküsüdür.
Bu hikâye, ezenle ezilen sınıfın çarpıcı mücadelesidir. Bu hikâye, iktidar aygıtını elinde bulunduran sömürgeci sınıfa karşı, eşitlik talebiyle ayaklanan mazlum sınıfların hak arama gayretidir.
Zayıf halk kitlelerini, baskı ve terör ile sindirip yıkılmaz zannettiği iktidarının zulüm ile ayakta kalacağına inanan Firavun, bizzat ezmekte olduğu İsrailoğulları vasıtası ile ortadan kaldırılmıştır. Hz. Musa ve ulusu, çileli ve sıkıntılı bir sabır sürecinin ardından mutlu sona, yani vatana sahip olacak özgür bir millet haline gelmiştir.
MÖ. 1700'lerde Hz. Yusuf ile Mısır'a yerleşen İsrailoğulları 430 yıl süre ile burada kalmışlardı. Başlangıçta rahat bir hayat süren İsrailoğullarının bu durumu zamanla bozuldu. Kaynaklarda bu değişimin sebebi, Hiksos hanedanlığından sonra Mısır'da iktidara gelen Firavunlar hanedanının (XIX. sülale) ülkede takip ettiği millîleştirme politikasıyla izah edilmektedir.
Hz. Yusuf'un maliye bakanı olarak hizmet ettiği Hiksos hanedanlığı döneminde iyi bir konumda olan İsrailoğulları Firavunlar döneminde (MÖ. 1570'ler ve sonrası) sosyal ve siyasal üstünlüklerini kaybetmiş; Musa peygamber liderliğinde Çıkış'a kadar (MÖ. 1300'ler) çok zor dönemler yaşamıştı.
Eski Mısır'da, yeryüzündeki düzenin korunmasından ve devamından sorumlu olduklarına inanılan Firavunlar, Tanrı Rê'nin oğlu ve onun yeryüzündeki temsilcisi kabul edilir; öldüğünde de bir güneş kayığı ile ona yükseldiğine inanılırdı. Tevrat'ın Çıkış kitabından itibaren değişik bölümlerinde, Kur’ân'da ise 70'ten fazla yerde kendisinden bahsedilen Firavun, kibirli, küstah, tanrılık iddiasında bulunacak kadar taşkın, Musa'nın tanrısına ulaşmak için kule yaptıracak kadar densiz ve göz boyayan, halkı adam hesabına katmayan, icraatları ile onları ezen ve gerçekleri örten bir kral olarak tasvir edilir.
Hz. Musa'nın çağdaşı Firavun, II. Ramses'ti (MÖ. 1301-1235). II. Ramses halkı sınıflara ayırmış, kimilerini baskı ve zulümle sömürürken, kimilerine de önemli imtiyazlar tanımıştı. Firavun bütün bu zulümlerinde yalnız değildi. Kur’ân'da iktidarın kaymağını yiyen Firavun ailesi (Âlü Firavun) yanında ülkenin gelir pastasının büyük dilimine konan seçkinci aileler (mele) ile Firavun iktidarının devamını sağlayan sivil ve askerî bürokrattan (cünûd) da bahsedilir.
İmtiyazlarının ellerinden gitmesinden korkan bu grupların Firavun'u Musa ve arkadaşlarına karşı kışkırttıkları belirtilir (A’râf 7/127; Kasas 28/38; Mü’min 40/36-37; Tekvin 1/9-11). Yöneticiler ve işbirlikçilerinden meydana gelen bu seçkinci sınıf, lüks ve refah içinde yüzüyor, ülke gelirlerinin büyük kısmı, değişik oyunlarla nüfusun küçük kısmını oluşturan bu sınıfın cebine akıyordu. Toplumun çoğunluğunu oluşturan ezilen sınıflar ise, temel insan haklarından dahi mahrum bulunuyorlardı.
İşte Hz. Musa dışlanan, ezilen ve hor görülen bu sınıfların sesi olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihinde hak, eşitlik ve adalet prensiplerini bıkmadan ve usanmadan anlatan peygamberlik kurumunun en belirgin temsilcisi olarak öne çıkan Hz. Musa, Tevrat'ın (Tora/Eski Ahit’in ilk beş kitabı) tamamında, Kur’ân’da ise 34 sûrede 136 yerde, en çok bahsi geçen peygamberdir. (ulü’l-‘azm)
Hz. Musa ile ilgili Tevrat ve Kur’ân’da verilen bilgiler büyük ölçüde örtüşür. Firavun II. Ramses'in İsrailoğullarını ezme ve çoğalmalarını önlemek amacıyla erkek çocuklarını yok etme planlarına rağmen (Bakara 2/49; A’râf 7/175; Kasas 28/7; Tekvin 1/15 vd.) Allah'ın takdiri ile Mısır sarayında, hem de Firavun ailesine sonradan katılan bir üye olarak aristokratlara özgü bir eğitimle yetişen Musa, geleceğe yönelik kabiliyetli bir lider olarak hazırlanmıştır. (Tekvin 2/6-10)
Ancak Musa, sarayda yetişmesine ve çevresindeki her türlü olumsuzluğa rağmen Allah'ın yardımı ile yetiştiği çevrenin kokuşmuşluklarından uzak kalmayı başarmış, gençlik yıllarında üstün ahlâk ve erdemiyle ön plana çıkmıştı. (Kasas 28/14)
Ezilen, hor görülen, insanlık duyguları zedelenen bir kavmi (Tekvin 2/11 vd.), sistemli bir eğitim-öğretim programıyla (Yunus 10/87) kabiliyetli bir lider olarak kaybettikleri değerlere yeniden kavuşturan Hz. Musa, özelde müminler genelde ise bütün insanlık için örnek bir mücadele sergilemiş (Kasas 28/3); mücadelesi ile Firavun ve o zihniyeti taşıyanların eninde sonunda mağlup olmaya mahkum olduğunu göstermiştir. (Enfâl 8/52-54; Çıkış 7/4-5)
Bu hikaye öyle bir hikaye ki, MÖ. Mısır Krali 2. Ramses ile Hz. Musa'nın 1700’lerdeki hikayesi. Bu hikâye, her şeye hâkim, her şeye kâdir olduğuna inanan kudretsiz tanrıcıkların (!) aslında 'bir hiç' olduklarının hazin öyküsüdür.
Bu hikâye, ezenle ezilen sınıfın çarpıcı mücadelesidir. Bu hikâye, iktidar aygıtını elinde bulunduran sömürgeci sınıfa karşı, eşitlik talebiyle ayaklanan mazlum sınıfların hak arama gayretidir.
Zayıf halk kitlelerini, baskı ve terör ile sindirip yıkılmaz zannettiği iktidarının zulüm ile ayakta kalacağına inanan Firavun, bizzat ezmekte olduğu İsrailoğulları vasıtası ile ortadan kaldırılmıştır. Hz. Musa ve ulusu, çileli ve sıkıntılı bir sabır sürecinin ardından mutlu sona, yani vatana sahip olacak özgür bir millet haline gelmiştir.
(A’râf 7/137; Çıkış 14/31).
Musa ile kölelikten efendiliğe…
***
MÖ. 1700'lerde Hz. Yusuf ile Mısır'a yerleşen İsrailoğulları 430 yıl süre ile burada kalmışlardı. Başlangıçta rahat bir hayat süren İsrailoğullarının bu durumu zamanla bozuldu. Kaynaklarda bu değişimin sebebi, Hiksos hanedanlığından sonra Mısır'da iktidara gelen Firavunlar hanedanının (XIX. sülale) ülkede takip ettiği millîleştirme politikasıyla izah edilmektedir.
Hz. Yusuf'un maliye bakanı olarak hizmet ettiği Hiksos hanedanlığı döneminde iyi bir konumda olan İsrailoğulları Firavunlar döneminde (MÖ. 1570'ler ve sonrası) sosyal ve siyasal üstünlüklerini kaybetmiş; Musa peygamber liderliğinde Çıkış'a kadar (MÖ. 1300'ler) çok zor dönemler yaşamıştı.
Eski Mısır'da, yeryüzündeki düzenin korunmasından ve devamından sorumlu olduklarına inanılan Firavunlar, Tanrı Rê'nin oğlu ve onun yeryüzündeki temsilcisi kabul edilir; öldüğünde de bir güneş kayığı ile ona yükseldiğine inanılırdı. Tevrat'ın Çıkış kitabından itibaren değişik bölümlerinde, Kur’ân'da ise 70'ten fazla yerde kendisinden bahsedilen Firavun, kibirli, küstah, tanrılık iddiasında bulunacak kadar taşkın, Musa'nın tanrısına ulaşmak için kule yaptıracak kadar densiz ve göz boyayan, halkı adam hesabına katmayan, icraatları ile onları ezen ve gerçekleri örten bir kral olarak tasvir edilir.
Hz. Musa'nın çağdaşı Firavun, II. Ramses'ti (MÖ. 1301-1235). II. Ramses halkı sınıflara ayırmış, kimilerini baskı ve zulümle sömürürken, kimilerine de önemli imtiyazlar tanımıştı. Firavun bütün bu zulümlerinde yalnız değildi. Kur’ân'da iktidarın kaymağını yiyen Firavun ailesi (Âlü Firavun) yanında ülkenin gelir pastasının büyük dilimine konan seçkinci aileler (mele) ile Firavun iktidarının devamını sağlayan sivil ve askerî bürokrattan (cünûd) da bahsedilir.
İmtiyazlarının ellerinden gitmesinden korkan bu grupların Firavun'u Musa ve arkadaşlarına karşı kışkırttıkları belirtilir (A’râf 7/127; Kasas 28/38; Mü’min 40/36-37; Tekvin 1/9-11). Yöneticiler ve işbirlikçilerinden meydana gelen bu seçkinci sınıf, lüks ve refah içinde yüzüyor, ülke gelirlerinin büyük kısmı, değişik oyunlarla nüfusun küçük kısmını oluşturan bu sınıfın cebine akıyordu. Toplumun çoğunluğunu oluşturan ezilen sınıflar ise, temel insan haklarından dahi mahrum bulunuyorlardı.
İşte Hz. Musa dışlanan, ezilen ve hor görülen bu sınıfların sesi olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihinde hak, eşitlik ve adalet prensiplerini bıkmadan ve usanmadan anlatan peygamberlik kurumunun en belirgin temsilcisi olarak öne çıkan Hz. Musa, Tevrat'ın (Tora/Eski Ahit’in ilk beş kitabı) tamamında, Kur’ân’da ise 34 sûrede 136 yerde, en çok bahsi geçen peygamberdir. (ulü’l-‘azm)
Hz. Musa ile ilgili Tevrat ve Kur’ân’da verilen bilgiler büyük ölçüde örtüşür. Firavun II. Ramses'in İsrailoğullarını ezme ve çoğalmalarını önlemek amacıyla erkek çocuklarını yok etme planlarına rağmen (Bakara 2/49; A’râf 7/175; Kasas 28/7; Tekvin 1/15 vd.) Allah'ın takdiri ile Mısır sarayında, hem de Firavun ailesine sonradan katılan bir üye olarak aristokratlara özgü bir eğitimle yetişen Musa, geleceğe yönelik kabiliyetli bir lider olarak hazırlanmıştır. (Tekvin 2/6-10)
Ancak Musa, sarayda yetişmesine ve çevresindeki her türlü olumsuzluğa rağmen Allah'ın yardımı ile yetiştiği çevrenin kokuşmuşluklarından uzak kalmayı başarmış, gençlik yıllarında üstün ahlâk ve erdemiyle ön plana çıkmıştı. (Kasas 28/14)
Ezilen, hor görülen, insanlık duyguları zedelenen bir kavmi (Tekvin 2/11 vd.), sistemli bir eğitim-öğretim programıyla (Yunus 10/87) kabiliyetli bir lider olarak kaybettikleri değerlere yeniden kavuşturan Hz. Musa, özelde müminler genelde ise bütün insanlık için örnek bir mücadele sergilemiş (Kasas 28/3); mücadelesi ile Firavun ve o zihniyeti taşıyanların eninde sonunda mağlup olmaya mahkum olduğunu göstermiştir. (Enfâl 8/52-54; Çıkış 7/4-5)
***
Musa ve Firavun hikâyesinden çıkarılacak dersler:
Musa ve Firavun, tevhitle şirkin, adaletle zulmün, mazlumla zalimin, iyilikle kötülüğün, güzellikle çirkinlik mücadelesinin kıyamete kadar dillerden düşmeyecek sembol isimleridir.
Bu hikâye, Allah'ın yeryüzüne kendini hatırlatmak amacıyla gönderdiği peygamberlere olmadık eziyeti yapan, tanrılık iddiasında bulunanlara karşı verilen kahramanlık destanıdır.
Bu hikâye, her şeye hâkim, her şeye kâdir olduğuna inanan kudretsiz tanrıcıkların (!) aslında 'bir hiç' olduklarının hazin öyküsüdür.
Bu hikâye, ezenle ezilen sınıfın çarpıcı mücadelesidir.
Bu hikâye, iktidar aygıtını elinde bulunduran sömürgeci sınıfa karşı, eşitlik talebiyle ayaklanan mazlum sınıfların hak arama gayretidir.
Bu hikâye, seçkinci Mısırlılara karşı hak talebinde bulunan sessiz halk çoğunluğunun hikâyesi olup, köle bir milletin (İsrailoğulları) samimi, akıllı, kabiliyetli ve planlı bir liderle nelere kâdir olabileceklerinin destansı öyküsüdür.
Bu hikâye, gürültücü azgın azınlığa karşı sessiz çoğunluğun sesi, kadrocu zalimlere karşı kimsesizlerin kimsesi Hz. Musa'nın, aksiyoner bir lider olarak halkını 'titretip kendine getirerek' yeni bir millet yaratma savaşıdır.
İyilik ve kötülük arasında savaşın devam ettiği her zaman ve zeminde bu hikâye okunmaya, kahramanları da mücadele liderlerinin esin kaynağı olmaya devam edecektir.
Yorum Yazın