"Adaletin en kötüsü geç tecelli edendir. Sonunda hüküm isabetli olsa da,geciken adalet zulümdür" sözü Orhan Gazi'nin tarihe bıraktığı büyük bir armağandır.
Çünkü bu söz, 'Geç Gelen Adalet, Adalet değildir' sözüyle kısaltılarak sloganlaştı. Ardından Adalet Bakanlığı'nın çalışmalarına kadar uzayan bir yolculukla kanuni düzenlemelere konu oldu.
Yıllarca bitmek bilmeyen davalara yapılan itirazlarla bir ilham kaynağına dönüştü ve Türk Milletinin kanayan yaralarını sardı. Ancak bu adalet yarası hala kapanmadı.
Bir kaç yıl önce,Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığında alınan kararla davaların sonuçlandırılması belirli bir süreyle sınırlandırıldı. Bu karar hem iş yükünü azalttı hem adaletin doğru zamanda tecelli etmesi için imkan sağladı.
Bu kararın mecliste kanuni olarak düzenlenmesini sağlayan Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül'e şahsım adına teşekkürü bir borç biliyorum.
Ayrıca bir önceki dönem ve şu an da ki Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ'ın çalışmaları da, Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulması, kamu maliyetinin ve iş yükünün azalması üzerinde son derece yerinde bir mücadele sonucu oluşturdu.
Keza, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olmasıyla yakından ilgili.
Hukuk hayatımızın bir çok noktasında hala önemli bir yer tutuyor.
Bugün Türkiye'de söz konusu olan herşey kanunlar ve kanunların işletilmesiyle yakından ilgili.
Unutmayalım ki, meclis bütçesi yasal olarak onaylandığı için yasal mecralara ulaşma imkanı sağlıyor. Aslında önemli olan bütçe miktarından çok kullanım alanları ve en önemlisi en başta vurguladığım zaman meselesi. Geç gelen "Adalet Adalet olmadığı gibi", geç sonuçlandırılan ekonomik faaliyetlerde, varoluş amacına uygun sonuçlandırılmayabiliyor çoğu zaman.
Örneğin; belediyelerin harcamaları, eğitime ayrılan ödenekler, kamu harcamalarına yapılan kalemler vs.
'Adana Bölge Adliye Mahkemesi ve Adalet Sarayının kapasitesinin arttırılmasıyla birlikte, üç adliye binası ve ek binada yer alan icra daireleri boşaltılmıştır. Boşaltılan bu binalar hali hazırda atıl şekilde tutuluyor. Bunların restore edilmesi, kamu ihtiyaçlarına uygun hale getirilerek kullanıma sunulması gerekiyor.
Bu şekilde eskiyen diğer kamu binalarının bu binalara taşınması, boş kalan eski kamu binalarının da kamu ihtiyaçlarına uygun şekilde kullanıma açılması bütçemizdeki milyonlarca liranın kasada kalmasını sağlayacaktır.
Bu konulara dikkatli baktığımızda, Danıştay ve Sayıştayın önemini de daha iyi kavrama imkanına sahip oluruz. Günümüzde ekonomi arz talep dengesine bağlı ise bütçenin de arz talep dengesi de titizlikle kurulmalıdır.
Bütçenin maksadına uygun olmayan harcamalar maalesef Türkiye'ye zarar veriyor. Özellikle aşırı yapılan harcama kalemleri tepkilere neden oluyor. Özellikle dikkate alınması gereken sitemler, şikayetler var. Siz bunları bizim vergilerimizle yapıyorsunuz. Halk tarafından ödenen vergilerinde amacı bu değil mi zaten?
Halk için olması. Çok haklı bir geleneksel itiraz. Çünkü halk tarafından yetkilendirilen sadece hükümet değil tüm siyasi partilerdir. Öyleyse hangi parti olursa olsun. Sırf seçim kaygısıyla yapılan çalışmalar. Bu tür negatif yönler maalesef emekçi halkımızı ''Siyasiler yalnızca kendi cebini düşünüyor ''Mottosuna sürüklüyor.
Bunun en büyük örneği de bazı belediyelerdeki yolsuzluklar..
Türkiye'de hiç kimsenin kendi siyasi istikbali ve menfaatlerinin adalet duygusunu yaralamasına izin verilmemesi gerekir.
Yanlış şekilde borçlandırılan belediyeler ciddi kayıplara yol açıyor.
Kamu alanlarının kullanımı, belediyelerin mali temelli çalışmalar ve bu yönde aktarılan fonlar Sayıştay araştırmasına müeyyideleri ile birlikte muhatap edilmeli.
Belediyelerde çalışmayan insanların çalışıyor gibi gösterilmesi ddiaları SGK denetimine tabii tutulmalı.
Harcamanın hangi maksatla yapıldığı, amaca, ihtiyaca esas olup olmadığı (partilere ayrılan devlet yardımı dışı kampanya maksatlı çalışmalar) önem arz eden bir başka konu.
Kredi dağılımının sınırlandırılması dahil o denli kritik konular, bugün enflasyon dengesini etkiliyor.
Büyük şirketler için açıklanan dev ekonomi paketleri ise bu sorunun en büyük örneği. Oysa küçük işletmelere sağlanan fon ve krediler makroekonomik bir başarıydı. Türkiye maalesef harcama kalemlerini çok yüksek tuttuğu için bugün bu tabloda hala tampon görevi gören bazı politikaların etkiside sürmekte.
Tüm bunlar yaşanırken dernek ve sendikaların siyasi katılımı Türkiye'nin sorunlarının çözümü için etkili bir rol oynayabilir.
Aksi halde bilim adamlarının, siyasilerin ve ekonomi aktörlerinin birbiri ardına çekilerek ortamı bilimsellikten yoksun bırakmaları kaçınılmaz olacaktır.
Çünkü siyasetin varoluş maksadı unutuldu. İşte bu yüzden siyasete katılma konusu beni daha istekli bir hale getirdi.
Gazetelerde yazmak, radyolardan seslenmek, siyasi bir partiye üye olmak, 'Politika Bilimine Giriş' kitabının ilkeleri ile ilişkili. Gerek basın üzerinden siyasette rol oynamak gerekse tüm teknik araçları doğruya doğru, yanlışa yanlış diyerek kullanma noktasında hem halkın taleplerini iletmek, politikacılara yol göstermek halka umut vermek için haberinde gücünü sonuna kadar kullanmaya kararlıyım.
Çünkü haber bilgi demektir bilgi ise bize istihbarat kelimesini çağrıştırır. İstihbarat ise akıl demektir. Siyasetin akıl yoluyla ilerlemesine on yıl önce girdiğim bu yolda her türlü konuda destek vermeye devam etmekten mutluluk duyuyorum.
Önce semtimizi sonra şehrimizi sonra ülkemizi en sonunda dünyayı değiştirecek ilham yalnızca inançtır.
Gelecek yalnızca inananların olacak. Saygılarımla.