Mustafa 16.yy sonu 17.yy başlarında yaşamış, iyi bir medrese eğitimi almış, İstanbul’da Küçük Ayasofya diye bilinen caminin civarında İstanbul insanlarının bildiği meşhur yorgancı Makedonya kökenli Ahmet ağanın oğludur.
Varlıklı bir esnaf çocuğu olarak iyi bir medrese eğitimi de almış olan Mustafa, aynı zamanda hafız olmasına rağmen 18 yaşında annesinin vefatından çok etkilenerek kendisini alkole vermiş, zeki, nüktedan ve hazırcevap kişiliği onu devrin sultanı, alkol de kullanan Sultan Murat’ın nedimeliğine kadar yükselmesini sağlamıştır.
Bekri Mustafa’nın fıkralarında hayatın gerçeklerini nüktedan bir şekilde vurgulamasından alınacak dersler vardır.
Birgün Bekri Mustafa sırtında kaftanı, başında sarığı ile meyhaneden çıkarak işine doğru gitmektedir. Yol güzergahı üzerinde bulunan Küçük Ayasofya camisinin oradan geçerken musalla taşında bir tabutun olduğunu ve çevresindeki ahalinin de telaşlı olduğunu farkedince camiye doğru ilerler. Cenaze için hoca beklemekten bunalmış cenaze sahipleri onu hoca zannederek sevinir. Bekri Mustafa, ahaliye hoca olmadığını bir türlü anlatamaz ve mecbur kalarak cenaze namazını kıldırır. Cenaze namazı bitince de tabutun kapağını açarak mevtanın sağ kulağına bir şeyler söyler ve tabutu tekrar kapatır. Cenaze sahipleri Bekri Mustafa’ya "ölüye ne dedin" diye merakla sorar. Bekri gülerek şöyle cevap verir :
"Ey mevta gittiğin yerde oralarda ne oluyor diye sorup buraları merak eden olursa Bekri Mustafa hoca oldu, cenaze namazımı kıldırdı dersin" dedim der.
Her fıkrada muhakkak bir gerçek vardır.
Bekri Mustafa’nın yaptığı gibi Tanrı bizi yetkisiz ve bilgisiz kişilerin eylemlerinden korusun.