Cahiliye dönemi ve günümüz Türkiye'si üzerine birkaç anektod...
Öyle bir çağ ki, bunca bilginin içerisinde cahillerin kol gezdiği bir dönem.
İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın birbirine karıştığı anlam kargaşasının yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.
Teknolojinin en yüksek döneminde, tek tuşla tüm bilgilerin önümüze serildiği, hatta bilgilerin önümüzden su gibi aktığı muhteşem bir çağ.
Böylesine muhteşem bir çağda, kendini yetiştirememiş, okumuş ama okuduğu kitabın hakkını verememiş binlerce insan var bu memlekette.
Okumadan, araştırmadan kulaktan duyma, ezber bilgilerle herşeyi bildiğini idda eden insanlarla kuşatılmış etrafımız.
Bazen öyle anlar oluyorki, kendimi cahiliye döneminde yaşıyormuş gibi hissediyorum. Bilinen, ortada olan bir konu nasıl bu kadar çarpıtarak, yanlış anlaşılabilir, aktarabilir diyorum. Olayların üzerine yapılan yorumlar inanılmaz boyutlarda dehşetle dinliyorum ve şaşkınlığım kat be kat artıyor. Tam da bu kadarı da olmaz dediğim anda daha kötüsüyle karşılaşıyor, sarsılıyorum.
Ve bu insanlar her yerdeler...
Otobüslerde, sahillerde, yollarda, işyerlerinde her alanda heryerde karşılaşabileceğiniz, aynı ve kendinden emin tavırlarla başlayan konuşmalar.
Adeta bir dedikodu kazanının içine düşmüş gibi sıkışmışlık hissi yaratan içi boş masallar.
Herkes her konuda fikir beyan etmek zorundaymış gibi canhıraş, hiç bilmedikleri konularda adeta bir profesör edasıyla ahkam kesebiliyorlar.
Sadece söylenenlere biat edip, hiç okumadan, araştırmadan en doğrunun, sadece duydukları olduğunu düşünüyor olmaları ve buna hiç bir şekilde sorgulamadan inanmaları ülkedeki bir çok sorunun başlangıcını oluşturuyor.
Oysa ki, biraz araştırıp okumayı deneyebilseler kimbilir nasıl bir ülke olurduk.
Günümüz Türkiyesi'nde yaşam koçlarının anlatmak istediklerinide çok yanlış anladık sanırım.
Onlar bize; 'Kendinize saygınız olsun, sınırlarınızı çizin' derken, saygısız olmayı, çevredeki insanları hiçe saymayı, kastetmedikleri bilinen bir gerçek. Ama bizler bunu da yanlış anlayıp, patlamaya hazır ego balonları olarak ortalıkta dolaşmaya başladık.
Yani demem o ki, biz bunu da yanlış anladık.
Bilimin, ilimin ışığında, daha refah, daha aydınlık bir Türkiye için, daha çok okuyan, araştıran, soran, sorgulayan beyinlere ihtiyacamız var.
Bunun için Z kuşağından çok umutluyum. Bizleri bu cahiliye devrinden kurtaracak olan o pırıl pırıl gençler ve taze fikirler olacak.
Karanlıktan aydınlığa geçmenin en kısa yolu okumaktan geçer.
Ülkece kitapların gölgesinde huzur bulacağımız nice yarınlarımız olsun... İlmin ışığı önümüzü aydınlatsın...
Yorum Yazın