Hepimiz kötü ruhun çocuklarıyız. Kötülüğün rengini dilimize sürdüğümüzden bu yana 21. yüzyılın cilt kanseri olan ahlak yoksunluğunu bile isteye ruhumuza giydik. Hayırlar olsun!
Oysa her şey 50 yıl öncesi kadar berrak olabilirdi. Saygı ve sevgi suyu ile büyüyen ahlak çiçeklerini ne zaman bir cilt kanserine çevirdiğimize dair bir fikrim yok ne yazık ki
'Teknoloji ve gelişmişlik insanı yozlaştırır mı' sorusuna verilecek bir cevabımın olduğu yıllardayız. Teknoloji bir antidepresan gibi hayatımızın içine girdiğinden bu yana fazla gelişmekten obeziz. Belki de bu yüzdendir ki, ahlak sınırını aşmak adına atılan tüm bu adımlar.
Bu yazıyı yazmama neden olan zatı şahaneyi anlatmaya başlamak istiyorum.
Yaklaşık bir haftadır Balcalı-üniversite durağından Turgut Özal caddesine giden bir otobüsü beklemek suretiyle Çukurova üniversitesi girişi durağındayım. Her zamanki gibi kulaklarımdan insan uğultusunu eksik etme gayreti içinde kulaklığımla mutlu bir şekilde, gelmesi olası otobüsü bekliyorum.
Yanıma muhtemeldir ki 60'larının başında olan bir adam yaklaşıyor, belli bir şey soracak diye düşünüyorum. Önce oralı olmuyorum daha sonra gelip yanıma, "sizi 1 haftadır buradan şu otobüsle caminin oradaki dershaneye giderken izliyorum, hep aynı otobüsteyiz. Çok güzelsiniz" diye bir ses ilerliyor kulak çeperimin içine irinli bir beynin ağzından çıkan birkaç pis söz deyip geçiyorum, ama daha devam ediyor irinli beyin, bilmem ne diye devam ediyor. Kulaklığı çıkarıp “edep diyorum, sizin yaşınızdaki bir insan "sanırım öğretmensiniz hem de İngilizce öğretmeni bende uzun yıllar İngiltere’de yaşadım" için ne güzel bir kelime öyle değil mi? İrinli beyin devam ediyor, "ben sadece sizinle bir yerlerde oturup konuşmak istiyorum.."
O an aklıma felsefe 2. sınıftayken sanat felsefesi tarihinden hatırladığım bir sözcük geliyor, 'einfühlung' Türkçeye empati veya duygudaşlık olarak çevrilse de tam anlamı ile özdeyişim yani kişiyi, nesneyi, bir şeyi veya bir olayı onun gözlerinin arkasından görmek.
Düşünüyorum, otobüs geliyor biniyorum ve 60'larında bir irinli beynin gözlerinin arkasından bir dünya izlemek nasıl mümkün olabilir diye.
Acaba bu denli bir ahlaksızlık nasıl oldu da bu yaşta böyle bir formda dışavurum sürecine başladı. Sonra durağa yaklaşıyorum ve yerlere tüküren, önünden geçen kadınlara hayvanca bağıran, ağaç yapraklarını telefonla konuşurken yolan insanları görüyorum.
Yeniden düşünüyorum 'einfühlung!' bu insanları anlamak ve tedavi etmek için yetersiz bir kavram diyorum ve umutsuzluğum gittikçe artıyor.
Bu şehrin ciddi ahlak, kibarlık ve nezaket sorunları var ve ne yazık ki bunları eğitim ile çözebilmek mümkün değil.
Sözgelimi, umarım sizler bir yerlerde insanların sevgi ve saygı ile büyüttükleri o çiçeklere sahipsinizdir ve yine umarım ki, bu şehir insanları arınma telaşına kapılarak insanlıklarını ve ahlaklarını tamir etme arayışına en kısa zamanda başlar.
Edep hayâ ve ahlak ile kalın.
Einfühlung
We are all children of the evil spirit. Ever since we put the color of evil on our tongue, we willingly wear the skin cancer of the 21st century on our souls. Congratulations! Whereas, everything could have been as clear as 50 years ago. Unfortunately, I have no idea when we turned the flowers of morality that grew with the water of respect and love into skin cancer. We are in the years when we have an answer to the question of whether technology and development corrupt people. We are obese with too much development since technology has entered our lives like an antidepressant. Perhaps that is why all these steps taken to overcome the moral limit. I want to start telling about the personality who caused me to write this article. For about a week, I have been at the Çukurova university entrance stop, waiting for a bus from Balcalı-university station to Turgut Özal street. As always, in an effort to eliminate the human buzz from my ears, I am happily waiting for the bus which is possible to arrive with my earphones. A man, possibly in his early 60s approaches me, I think it is obvious he will ask something. First I pay no attention, then he comes next to me and a voice is moving into my earlobe saying “I have been watching you from here for a week on the way to the classroom close to the mosque, we are always on the same bus. You are very beautiful." A few dirty words coming from the mouth of a purulent brain I say, but that purulent brain continues to go on, “I believe you are a teacher, not to say an English teacher, I lived in England for many years.” I take off the earphones and say "decency, isn't it a good word for a person of your age?" The purulent brain continues by saying I just want to sit somewhere and talk to you. At that moment, a word that I remembered from the history of philosophy of art when I was in philosophy 2nd grade comes to my mind, “einfühlung”, although it is translated as empathy or sympathy in Turkish, it is literally identifying, that is, seeing the person, object, thing or an event through ones eyes. The bus comes, I get on and think how is it possible to watch a world behind the eyes of a purulent brain in his 60's. I wonder how such immorality came to be in such a form of expression at this age. Then I approach the station and I see people spitting on the floor, shouting animalishly at women passing by, plucking tree leaves while talking on the phone. Then I think again, "einfühlung" I say, an inadequate concept to understand and treat these people, and my despair is growing. This city has serious morality, politeness and courtesy problems, and unfortunately it is not possible to solve these with education. As a figure of speech, I hope you have those flowers that people have grown with love and respect somewhere, and again, I hope that the people of this city will start the search to repair their humanity and morality as soon as possible, in a hurry of purification. Stay with decency, modesty and morals.