Fransız kalmak; Türkiye’de terminolojiye dönüştüğü için bu başlığı kullandım.
Bir ülkede çalışmaya veya yaşamaya karar verdiğinizde o ülkede asimile olmadan adapte olmak başarının en önemli sırrıdır.
1960 ortalarında Fransız Moda evlerine terzilik diploması almaya gelenlerin başlattığı Türkiye’den Fransa’ya insan gücü göçü 1980 kere kadar vasıfsız işçi olarak gidenler ve I980 den sonra değişik gruplardan gelen sığınmacı ve göçlerle yoğunlaşmış ve bugün Fransa topraklarında resmî rakamlara göre 750.000 gayri resmî rakamlara göre ise yaklaşık bu ülkede Türkiye’den gelenlerin sayısı 900.000 civarındadır.
İkinci ve üçüncü kuşaklar olarak Fransa’da yaşamını sürdüren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu ülkede siyasi etkinliği yok denecek kadar azdır, bundan dolayıdır ki aynı topraklardan buraya göç eden Ermeni ve Yahudi diasporasının çok gerisinde kalmış ve kendi haklarını toplumsal olarak koruyamaz duruma düşmüştür veya düşürülmüştür.
Fransa ile Türkiye arasında coğrafi benzerlikler çoktur. Her ülke laik devlet esasları üzerine inşa edilmiştir. Fransa’nın Türkiye’den farkı, gelirini çok iyi koordine ettiği turizm ve yetişmiş beyin gücünün eseri olan mühendislik hizmetleridir. Fransa devlet olarak bireylerinin her kademede eğitimine önem verir ve destekler.
Biz Türkler olarak Fransa’da 3 farklı sosyolojik yapı göstermekteyiz.
Birinci kademe: Çok iyi eğitilmiş ama eğitilmemiş vatandaşlarımız tarafından farklı gözlerle bakılan içinde gazetecisi, yazarı, iş adamı, profesörü, doktoru olan her dalda kendini yetiştirmiş yaklaşık 50.000 kişi
İkinci kademe; Genelde ikinci veya üçüncü kuşak olan Fransa’ya çalışmak için gelen gurbetçi ailelerin çoçukları ki, bunların bazıları kendilerini çok iyi yetiştirerek asimile olmadan Fransa’ya adapte olmuş insanlar; bunlar arasında Paris ve banliyölerinde üç belediye başkanımız var.. Bu kademedeki vatandaşlarımızın eğitim düzeyleri iyi ve her biri birer meslek sahibidir ve bunların sayısı yaklaşık 80.000 civarındadır.
Üçüncü Kademe: Maalesef tam anlamıyla kaybolmuş kimliklerden oluşan ‘Ne oradan nede buradan’ olan bir kesimdir ki büyük çoğunluk bu üçüncü gruptandır.
Açıkça; Tam anlamı ile sürü psikolojisinde hareket eden bir gruptur
Bu grupta suça karışma oranı fazladır.
İşte bu üçüncü grubun siyasi çıkarlar için yanlış politikalarımızla yönlendirmemiz sonucu Türkiye’nin imajı dünyanın vatandaşına ve vatandaşı gibi bu ülkede yaşayan her göçmene aynı sosyal hakları tanıyan Avrupa’nın belki de dünyanın en özgürlükçü ülkesi olan Fransa’yı Türkiye’ye karşı bazı can yakıcı tedbirler almaya zorlamıştır.
Fransa’daki Türklerin yapması gereken Türk Toplumunu dini cemaat ve tarikatların elinde oyuncak olmadan direkt diğer bu ülkeye gelen diğer unsurlar gibi yerel Fransız politikası içindeki partilere girerek kendilerini kanıtlamalarıdır. Bunda gerek Ermeniler gerekse Yahudiler çok başarılı olmuşlardır. Bunun yolu da asimile olmadan adapte olmaktan geçer ki, Fransa çok etnisiteli bir devlettir. Adapte olan kazanmış, olmayan da Türkler gibi kaybetmiştir.
Kazanımların yolu bu güne kadar yapılan yanlışlardan geçmez. Fransa’daki Türk toplumunun başarısı dikilen camilerin minareleri veya etkinlik arzusunda olan farklı tipte cemaat ve tarikatlardan oluşmaz.
Başarı için tek yol vardır; Fransa yerel siyaseti içindeki partilerde mücadele vererek konumlanmaktır,