Evlilik hayatında yaşanan ve çok ciddi olmayan sorunlar karşısında eşler bazen çözüm yolu olarak arzu edilmeyen stratejiler geliştirir.
Kullanılan yöntemi kendileri de can sıkıcı bulmalarına rağmen, amaçlarının evliliği kurtarmak ve karşı tarafı daha çok kendilerine bağlamak olduğunu düşünürler. Bazen de niyetleri, eşlerini ilk aylarda veya yıllardaki gibi kendilerine tekrar âşık etmektir.
Kısaca; olumsuz yöntemlerle eşlerinde olumlu bir değişim hedeflerler
Bu amaç doğrultusunda uygulanan stratejilerin başında, küsme, sevgi ve ilgi göstermeme, araya fiziksel veya duygusal mesafe koyma gibi, eşi cezalandırmaya yönelik davranışlar gelir. Bazen de işi daha ileri aşamaya götürüp ayrılmakla tehdit ederler.
Bu çerçevede yine bir strateji olarak dile getirilen bir söz de "yoksa boşanırım" tehdididir. Yerli yersiz kullanılan 'boşanma' sözcüğü erkeklerin hoşuna gitmez. Ancak bunun gerçek nedenini az çok tahmin ettikleri için, eşlerinin bu tehdit içeren stratejisini ilk başlarda pek de fazla ciddiye almazlar. Çünkü durumu boşanacak kadar ciddi görmezler.
Ayrıca erkekler, kadınların kendilerinden kolay kolay ayrılamayacaklarını; ayrıldıkları takdirde maddi ve manevi sıkıntı çekeceklerini, başkasına muhtaç yaşayacaklarını, çocukların yükünü tek başlarına çekmek istemeyeceklerini vb. düşünürler.
Taktiğin işe yaramaması ve erkeğin de eşinin yakınmalarını ciddiye almamasından dolayı karşılıklı hatalar devam eder.
Ancak ilişkileri sarsan bu hatalar eşler tarafından sık sık tekrar ettikçe, kadın 'boşanma' sözcüğünü artık stratejik bir yöntem olarak değil, ciddi ciddi gündemine aldığı için kullanmaya başlar.
Veya erkek de aynı amaç doğrultusunda eşini 'boşanma ile tehdit eder. Kadın, "Bensiz yaşayamaz, yemek yapamaz, çamaşır yıkayamaz, hele çocuklarından asla ayrı kalamaz, çünkü onlara çok bağlıdır" der ve hatalarına devam eder.
Ancak unutmayalım ki, evlilik hayatında belki de hiç kullanmamamız gereken bu sözcük, yani 'boşanma' sık sık kullanılıyorsa, aslında çiftler için tehlike çanları da çalmaya başlamış demektir.
İlişkilerde oluşan hasarlar düzeltilmezlerse, önceleri tehdit etme, hizaya getirme vb. gibi çeşitli tekniklerin aracı olarak kullanılan 'boşanma' zamanla beynin alıştığı bir gerçeğe dönüşür. Artık beyin, bunu tekrar ede ede dönülmez bir noktaya varmıştır. Nitekim belirli bir zaman sonra kişi bir an da kendisini boşanmak için mahkemeye dilekçe verirken bulabilir.
Bundan olsa gerek, Anadolu kültüründe eşlerin, şaka bile olsa, "boşuyorum" kavramını kullanması hoş görülmemektedir. İslam dini ise, hangi amaç için olursa olsun, "boşuyorum" sözcüğünün kullanılmasını boşanma gerekçesi olarak kabul eder.
İş işten geçtikten sonra, yani kalplere soğukluk, evlere yalnızlık, gözlere hüzün ve yaş düştükten sonra; bir taraf, boşanmayı beynine kabul ettirip kesin karar verdikten sonra telaş başlar. Giden taraf gemileri yakmıştır, kalan tarafın gururu el vermez “gitme” demeye.
Bazen geri döner yaralı kalp, bazen de artık nefret edecek seviyeye gelmiştir, geri dönmez.
Bir taraf geri dönmek istemez, diğer taraf ısrar eder, kabullenmez…
Keşke, ta başından beri yapılan hatalar saygı çerçevesinde daha önce telafi edilebilse. Daha da önemlisi küçük de olsa dile gelen sorunlar ciddiye alınıp düzeltilse…
Özellikle “boşanırım” gibi sözcükler hiç kullanılmasa veya ilişkileri “sevgisizlik ile veya araya mesafe koymakla terbiye etmek yerine, daha çok sevgi, daha çok saygı ve muhabbetle sağlamlaştırma yoluna gidilse, belki de boşanma aşamasına hiç gelinmeyecektir.