Eşlerin pandemi süresince, eskiye oranla, daha fazla bir arada kalması, evlilik bağının güçlenmesi için elbette çok iyi bir fırsattır. Çünkü daha fazla birbirini dinleme, anlama, geçmişi ve geleceği konuşma, planlar yapma ilişkilerini daha da güçlendirir. Ancak bazı çiftler, mizaç ve karakterin farklılığı ve eş ilişkilerindeki diğer sorunlar nedeniyle veya aile içi iletişim eksikliğinden dolayı pandemi döneminde daha çok tartışmakta ve kavga etmektedirler.
Peki, neden bu süreçte çiftler arasında daha fazla tartışma ve kavga oluyor?
Öncelikle pandemi birçok alışkanlığımızı kökünden değiştirdi. Kendisine bir rutin oluşturan, iş, eş, aile ilişkilerimizi, kısaca hayatımızı belli bir düzende yürütmemizi sağlayan zihinsel çalışma biçimimiz değişmek zorunda kaldı. Çünkü zihinsel ağ bağlantılarımız alıştığı bir düzen içinde yaşar, rahatı buradadır, alışkanlıkları bozulunca rahatsız olur. Kişinin sabah işine giden yol, akşam döndüğü yol değiştiğinde, yemek yeme, istirahat etme, çalışma biçimi, saatleri değiştiğinde, misafirlik ve akraba ilişkileri değiştiğinde zihin buna tepki veriyor ve rahatsız olur. Biz de toplum olarak aslında böyle bir rahatsızlığı yaşıyoruz. Biraz da gergin olmamız, tahammülsüz olmamız, depresif olmamızın bir nedeni bu zihinsel habitatımızın değişmesidir.
Bu gergin ve öfkeli ruh hali, ister istemez çiftlerin sözlerine ve davranışlarına da olumsuz olarak yansıyor. Daha önce tahammül ettikleri bir davranışa karşı şimdi çok daha tahammülsüz olabiliyorlar.
Pandemi döneminde artan eşler arası kavgaların bir başka nedeni de, 'yakınlık korkusu' gibi kökenini aile sorunlarından alan bir takım psikodinamik etkenlere dayanıyor. Çiftler, pandemi döneminde sürekli birbirleriyle
yakın olma durumunda kaldı. Birisiyle çok yakın olamayan, yakınlıktan boğulan kişiler için bu durum sorun oluşturdu. Çünkü nasıl iki el sıkıştığında biri elini uzun süre tutarsa, diğeri sıkılır ve bir an önce elini çekmek ister. Veya çocuğu belirli bir süre kucağınızda tutarsınız, ses çıkarmaz, ama daha sonra sıkılmaya başlar ve huysuzlanır. Ayni şekilde eşlerden biri, ‘yakınlık korkusu’ olan diğer eşi uzun süre tutarsa, onu yoğun ilgisi altına alırsa veya sürekli ondan ilgi beklerse diğer eş, sıkılır, kendisini boğulmuş gibi hisseder. Dolayısıyla yakın olmak duygusuna dayanamayan kişi, daha çok kırılır, küser ve öfkelenir, hatta eşinden ayrılmak için bahaneler üretir.
Evde gün boyu eşin psikolojik kontrolü ve işgali altında olduğunu hisseden kişide, kontrol edilme ve kontrolü kaybetme korkusu uyanır. Ve kontrolü kaybetmek eş tarafından yok edilme duygusu anlamına gelebilir. ‘Yok edilme’ burada ilişkideki kontrolün kaybolması ve öz kimliğin yavaş yavaş yok olduğu algısını oluşturur.
Yine bu çerçevede, pandemi öncesi zaman yetersizliği, az görüşme nedeniyle ilişki sorunlarını sürekli erteleyen çiftler, uzun süre birlikte evde kalınca ister istemez sorunlarla yeniden yüzleştiler. Bu yüzleşme sürecinde sağlıklı iletişimi bilmeyenler, eşlerini suçlamaya, hesap sormaya başladı. Karşı taraf da aynı biçimde savunma ve suçlama davranışı ile karşılık verince aile için huzursuzluklar artmaya başladı.
Peki ne yapmak gerekir?
Özellikle evde boğulma ve sıkılma yaşayan eşin bu davranışına olumsuz anlamlar yüklemeden onu anlamaya çalışmak gerekir. Unutmayalım, eşimizin yakınlık korkusu varsa, yani sizin yakın ilginizden kaçıyorsa, çok fazla beraber olamıyor, hemen uzaklaşmak istiyorsa, bu, sizi istemediği, sizi beğenmediği, sizinle birlikte olmaktan hoşlanmadığı, gözünün dışarıda olduğu anlamına gelmez. Çocukluğunda veya ilk gençlik yıllarında ebeveynleri tarafından boğucu ve özgürce hareket edemeyecek kadar çok ilgi görmüş olması, sürekli kontrol altında tutulduğu, onlar tarafından işgal edilmiş olduğu anlamına gelir. Veya yine çocukluğunda, gençlik yıllarında ebeveyni veya başka bir yakını tarafından terk edildiği, veya onlardan birini kaybettiği anlamına gelir.
Madem gerçek budur. Eşinizin davranışınızın sizinle değil de kendi geçmişiyle ilgisi var. O zaman sizinle ilgisi olmayan bir şey yüzünden eşinizi suçlamaktan kaçınmak gerekir. Burada, “Beni istemiyorsun, benden kaçıyorsun” gibi sitemlerde bulunmadan, onu anladığımızı hissettirmemiz önemlidir.
Bunun yanında birikmiş sorunları bir defada açıp, sürekli eşle tartışmaya girmek ve onu savunmaya sevk etmekten de kaçınılmalıdır. Eşin evde bulunduğu sürenin çok az bir kısmını sorunları konuşmaya ayırmak, geri kalan vakti de farklı şekilde tanzim etmekte fayda vardır. Eşinizle sorunlarınızı, onun ruh halinin iyi olduğu, keyfinin yerinde olduğu bir zaman aralığını seçmek bizi en doğru sonuca götürür.
Bu zaman içinde sohbet ve muhabbete, duygusal yakınlığa daha fazla özen göstermek, birlikte bir şeyler yapmak da eşleri rahatlatabilir.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, eşlerin aynı ev içinde bile olsalar, birbirine özgürlük alanı tanımalarıdır. Çiftlerin sürekli aynı odada birlikte bulunması, aynı işi yapması, sohbet etmesi, birlikte vakit geçirmesi doğru değil. Eşler, vakitlerinin bir kısmını da ayrı ayrı uğraş ve hobilerle geçirebilmelidirler. Yani ‘biz’ olurken, ‘ben’lerini de korumalıdırlar.
Eşinizin yakınlık korkusu ileri bir boyutta ise, bir uzmandan yardım almakta fayda vardır.