AKP belediyeciliği ile başta İstanbul ve Boğaz olmak üzere bütün Türkiye’de talan durmaksızın devam ediyor. Şehirlerin tarih, kültür ve medeniyetini yansıtan siluetleri bozuluyor. Yeşil alanlar bitiriliyor. Tarihi doku tahrip ediliyor. Hatta yeri gelip tarihi eserlerin kendileri dahi bu akıbetten nasibini alıyor, birilerinin eline geçiveriyor. Bu konuda istikrarlılar ve yollarına aynı irade ile devam ediyorlar.
Son zamanlarda yağma artık perdeler ile gizleniyor. Vahşi bir imara açılarak talan edilen bölgelerin üzerine çöken müteahhitler dışardan görünmemesi için inşaat alanlarını metal perdelerle kapatıp gizliyorlar. Perde kalktığında ise inşaat bitmiş, iş işten geçmiş oluyor. Aynı baz istasyonlarının baca şeklinde kamufle edilmesindeki kandırmaca gibi. Bu taktik artık her yerde uygulanıyor. İstanbul'dan birkaç örnek vermek gerekirse; Küplüce’nin boğaz öngörünüm bölgesinde, Çamlıca’da, Ünalan Mahallesi TEM bağlantı yolu civarında…
Üsküdar’dan Beylerbeyi'ne uzanan sahildeki Paşalimanı Caddesi üzerinde Tekel Sahnesi ile hemen yanı başında küçük, şirin, ahşap 'Silahtar Abdurrahman Ağa Camii' yer alıyor. Bunların hemen arkasındaki onbinlerce metrekarelik araziye -muhtemelen koruluk- büyük bir inşaat şirketi tarafından ultra lüks villalar yapılacak. Boğaziçi öngörünüm bölgesinde yer alan bu yemyeşil arazi imara nasıl açılmış, inşaat ruhsatı nasıl alınmış bilinmiyor.
Bu arazinin Boğaza doğrudan çıkışı yok. Arkalardan dolaşmak gerekiyor. Eğer Boğaza doğrudan bir çıkış yolu bulunursa milyon kere milyon dolarlık projenin değeri bir anda katlanıverecek. Buradan Boğaza doğrudan çıkabilmek için tarihi caminin avlusunu çalmak gerekiyor. İşte firma şimdiden caminin olduğu bölümde bahçe duvarını yıkarak koskoca bir nizamiye kapısı açmış. Belediye doğrudan cami avlusuna açılan bu kapıyı engellemek bir yana birde kapı numarası vermiş. Avluya cami meşrutası ve lavaboları yapılmasını öngören projeyi Anıtlar Kurulu onaylıyor. Cami bu projeyi uygulamaya koyunca daha ilk kazmayı vurana kadar -muhtemelen firmanın ihbarıyla- belediye ekipleri gelip inşaatı durduruveriyorlar.
Yolsuzluk iddiaları sebebi ile istifa eden eski şehircilik bakanı Bayraktar'ın geçen yıl buraya bizzat gelip keşif yaptığı söyleniyor. Hatta Başbakanın dahi gelip burayı incelediği söylentiler arasında. Başbakanın daha önce ''Bizim değerlerimizde yol engel tanımaz. Önünde cami bile olsa eğer yol oradan geçecekse, biz o camiyi yıkarız" sözlerini hatırlayınca olay daha manidar bir hal alıyor.
Milli Görüş belediyeciliğinin büyük başarılarını taklit etmeye çalışıp yüzüne gözüne bulaştıran, yine Milli Görüşün projelerini kendi projeleri gibi ortaya koyan, yeni bir vizyon getiremeyen AKP idaresi belediyecilikte de iflas etmiştir. Seçmenin önünde yeni bir yerel seçim var. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirip, göreve geldiklerinde 'rüşveti alanda verende melundur' Hadis-i Şerifini belediye duvarlarına asan, vatandaşın başkan odalarına dahi rahatça girebildiği, garson devlet anlayışı ile çalışan, hakkı üstün tutan Milli Görüşe, Saadet Partisine oylarını vermesi gerekiyor.
Son zamanlarda yağma artık perdeler ile gizleniyor. Vahşi bir imara açılarak talan edilen bölgelerin üzerine çöken müteahhitler dışardan görünmemesi için inşaat alanlarını metal perdelerle kapatıp gizliyorlar. Perde kalktığında ise inşaat bitmiş, iş işten geçmiş oluyor. Aynı baz istasyonlarının baca şeklinde kamufle edilmesindeki kandırmaca gibi. Bu taktik artık her yerde uygulanıyor. İstanbul'dan birkaç örnek vermek gerekirse; Küplüce’nin boğaz öngörünüm bölgesinde, Çamlıca’da, Ünalan Mahallesi TEM bağlantı yolu civarında…
Üsküdar’dan Beylerbeyi'ne uzanan sahildeki Paşalimanı Caddesi üzerinde Tekel Sahnesi ile hemen yanı başında küçük, şirin, ahşap 'Silahtar Abdurrahman Ağa Camii' yer alıyor. Bunların hemen arkasındaki onbinlerce metrekarelik araziye -muhtemelen koruluk- büyük bir inşaat şirketi tarafından ultra lüks villalar yapılacak. Boğaziçi öngörünüm bölgesinde yer alan bu yemyeşil arazi imara nasıl açılmış, inşaat ruhsatı nasıl alınmış bilinmiyor.
Bu arazinin Boğaza doğrudan çıkışı yok. Arkalardan dolaşmak gerekiyor. Eğer Boğaza doğrudan bir çıkış yolu bulunursa milyon kere milyon dolarlık projenin değeri bir anda katlanıverecek. Buradan Boğaza doğrudan çıkabilmek için tarihi caminin avlusunu çalmak gerekiyor. İşte firma şimdiden caminin olduğu bölümde bahçe duvarını yıkarak koskoca bir nizamiye kapısı açmış. Belediye doğrudan cami avlusuna açılan bu kapıyı engellemek bir yana birde kapı numarası vermiş. Avluya cami meşrutası ve lavaboları yapılmasını öngören projeyi Anıtlar Kurulu onaylıyor. Cami bu projeyi uygulamaya koyunca daha ilk kazmayı vurana kadar -muhtemelen firmanın ihbarıyla- belediye ekipleri gelip inşaatı durduruveriyorlar.
Yolsuzluk iddiaları sebebi ile istifa eden eski şehircilik bakanı Bayraktar'ın geçen yıl buraya bizzat gelip keşif yaptığı söyleniyor. Hatta Başbakanın dahi gelip burayı incelediği söylentiler arasında. Başbakanın daha önce ''Bizim değerlerimizde yol engel tanımaz. Önünde cami bile olsa eğer yol oradan geçecekse, biz o camiyi yıkarız" sözlerini hatırlayınca olay daha manidar bir hal alıyor.
Milli Görüş belediyeciliğinin büyük başarılarını taklit etmeye çalışıp yüzüne gözüne bulaştıran, yine Milli Görüşün projelerini kendi projeleri gibi ortaya koyan, yeni bir vizyon getiremeyen AKP idaresi belediyecilikte de iflas etmiştir. Seçmenin önünde yeni bir yerel seçim var. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirip, göreve geldiklerinde 'rüşveti alanda verende melundur' Hadis-i Şerifini belediye duvarlarına asan, vatandaşın başkan odalarına dahi rahatça girebildiği, garson devlet anlayışı ile çalışan, hakkı üstün tutan Milli Görüşe, Saadet Partisine oylarını vermesi gerekiyor.
