Keskin Bakış / Hüseyin ZORKUN yazıyor...
Çorum’da yaşanan ve basın özgürlüğüne karşı yapılan bu utanç verici saldırı, sadece gazetecilere değil, aynı zamanda demokrasimize yapılmıştır.
İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun korumalarının gazetecilere uyguladığı fiziki şiddet, kabul edilemez bir zihniyetin en karanlık tezahürüdür.
Demokrasilerde basın, halkın gözü, kulağı ve sesi olmak zorundadır. Ancak anlaşılan o ki, bazı çevreler bu gerçeği ya anlamıyor ya da bilerek görmezden geliyor. Çorum’da görevlerini yapmak ve halka doğru bilgiyi ulaştırmak için çabalayan meslektaşlarımız Volkan Sınayuç, Cuma Şahin, Erkan Karaca, Halil Can Özeker ve Engin Erenler’e yapılan bu saldırı, yalnızca bireysel bir şiddet olayı değil; halkın haber alma hakkını hedef alan sistematik bir tahammülsüzlüğün sonucudur.
Korumaların Şiddeti Partinin Sorumluluğundadır
Parti genel başkanlarının yakın korumalarının, şiddeti ve baskıyı bir güvenlik tedbiri olarak görmeleri, bu ülkede gazetecilik mesleğine bakışın ne kadar çarpık olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bu davranışların sorumluluğu, doğrudan parti yöneticilerine ve liderlerine aittir. İyi Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu’nun sessiz kalması, bu olayın arkasında durduğu algısını yaratmaktadır. Eğer bu bir yanılgıysa, İyi Parti yönetimi derhal açıklama yapmalı, saldırganların cezalandırılmasını sağlamalıdır.
Gazetecilere Saldırmak Hangi Demokraside Yer Bulur?
Şunu net olarak ifade edelim: Gazeteciler, yalnızca işlerini yapıyor. Sorulması gereken asıl soru şu: Ne zamandan beri gerçeklerin peşinde koşmak bu kadar tehlikeli bir hale geldi? Hangi demokraside, basının görevini yapmasını engellemek için yumruklar sıkılır, saldırılar organize edilir? Korumaların böylesine pervasızca hareket edebilmeleri, sadece bireysel cesaretsizlikleri değil, aynı zamanda demokrasiye olan inançsızlıklarını da ortaya koymaktadır.
Eğitim Şart, Ama Önce Zihniyet Değişmeli
Korumaların, gazetecilere nasıl davranması gerektiği konusunda eğitilmesi gerektiği açıktır. Ancak mesele sadece bir eğitim sorunu değildir; asıl sorun, siyasetçilerin ve onları çevreleyen yapıların basına olan tahammülsüzlüğüdür. Bu zihniyet değişmediği sürece, ne kadar eğitim verilirse verilsin sonuç değişmeyecektir.
Dayanışma ve Mücadele Vakti
Saldırılara maruz kalan tüm meslektaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Unutulmasın ki gazetecilere uzanan her el, aslında halkın haber alma hakkını gasp etmeye çalışmaktadır. Bu ülkenin basını, hiçbir baskıya boyun eğmedi, eğmeyecek. Basın özgürlüğü, demokrasinin sigortasıdır ve bu sigortayı korumak, yalnızca gazetecilerin değil, toplumun her kesiminin sorumluluğudur.
Son olarak, bu saldırıyı gerçekleştirenler kadar, onların arkasında duran ve sessiz kalanlar da en az onlar kadar suçludur. Gazeteciye saldırmayı hak gören zihniyet, bu ülkede asla kazanamayacaktır. Çünkü biz gazeteciler, ne baskılara boyun eğeriz ne de gerçeğin peşini bırakırız.
Facebook Yorum
Yorum Yazın