Türkiye’nin demokratik cumhuriyet yönetimine ihtiyacı var. Kimine göre baskıcı devlet yönetimi AKP hükümetleriyle başladı. Doğru analiz bu olamaz. Baskıcı devlet yönetimi 12 Eylül askeri darbesiyle üst sınıra çıktı. O günden başlayarak, inişlerle çıkışlarla AKP hükümetleriyle tavan yaptı. Devletin yurttaş üzerindeki baskısı sadece hukuk ve adalet üzerinde yapılmadı. Üretim krizinin bütün yükleri yurttaşa yıkıldı.
Bir yanda hukuk ve adalet yok. Diğer yanda açlık, yoksulluk, işsizlik, toplumun örgütsüzlüğü, hak aramanın suç ilan edildiği baskılar. Kısaca baskı yönetimi iki alanda hüküm sürüyor. Devletin yönetiminde ve sistemi yaratan üretimde. Yurttaşın huzur, barış ve kardeşçe yaşaması yönetimin demokratikleşmesine ve üretimin yeniden koordine edilmesine bağlı. Bu tespitleri kim yapacak? Tespit edilen sorunlara çözümü kim getirecek? Devleti ve sistemi yönetme iddiası olan partiler. Özellikle kendini sol olarak tanımlayan partiler. İdeolojik, siyasi ve örgütsel bütünlüğü olan partiler.
Şu soru öne çıkıyor. Türkiye’de bu özelliklerle politika üreten partiler söyleyebilir miyiz? CHP bu partilerden biri olabilir mi? Bu soruların yanıtı amasız, şöyleydi, böyleydi demeden verilmeli. İşin püf noktası burada yatıyor. Yaşamın hangi alanında olursa olsun hedef yoksa, hedefe giden yol haritası ve yöntem yoksa o alanda başı boşluk var. Başı boşluğun olduğu her yerde üfürme, yalan, ayakları yere basmayan söylemler ve dedikodularla yol almak isteyen çok olur.
Dolayısıyla bunlar arasında çatışma kaçınılmaz olur. Çünkü ortak dil yok. Çünkü ideolojik, siyasi ve örgütsel birlik yok.
O nedenle her kafadan bir ses çıkıyor. Ortak dilin olmadığı yerde ortak çalışmada olmaz.
CHP başta olmak üzere sol olduğunu söyleyen partiler gerçek parti kimliğine kavuşmalıdır. Türkiye halkının sorunlarına gerçekçi çözüm sunan programa, uygulama evrelerini düzenleyen siyasi söyleme ve üretimin olduğu her alanda yatay, dikey örgütlü bütünlüğü; parti kimliğinin özüne yerleştirmelidir. Tektenci çözüm yerine toplumcu çözüm ilkesi öncü yapılmalı.
Sol partiler çözüm ve söylemlerini o vakit gündeme taşır ve tartıştırır. Halka umut olur. Devleti yönetecek gücü elde eder. Çözümleriyle Türkiye halkını huzura ve kardeşçe yaşama kavuşturur. CHP her yönüyle analiz edildiğinde sosyolojide olmazsa olmaz yukarıda ifade ettiğim kriterleri taşımıyor. Kişisel beklentilere dayanan ayrışmalar, her türden fetişizme kapılıp giden söylem ve eylemler ve yerel yönetim oligarşisi etkisiyle yol almaya çabalayan örgüt. Bu kimliği yüzünden sokağa inemiyor. Her tür somut koşullara rağmen halkla bütünleşemiyor. Halkın gücünü kendi gücüyle birleştirmediğinden Türkiye’yi felakete taşıyan AKP-MHP hükümetine son veremiyor. Ve suçlama ve eleştiriler başlıyor. Kılıçdaroğlu ayrı havada, Ekrem İmamoğlu ayrı havada, Mansur Yavaş ayrı havada, Özgür Özel ayrı havada. Anadolu illerindeki havada olanlardan bahsetmiyorum. Bu kadar ego çatışmasını Erdoğan ve Bahçeli istediği biçimde kullanıyor.
Havaları bin beş yüz olanlar çözüm üretmeyi bırakmış, iki zatın peşinde laf yetiştirmeye çabalıyorlar. Gündem yaratmadıkları için yaratılan gündemin peşindeler. Sayın parti büyüklerine bir çift sözümüz var: Ülkesini ve halkını krizlerden, yıkımlardan, yok olmadan kurtaran lider olur. Kurtaramayan da yok olur gider. Sadece tarihe bakmanız yeterlidir. Karar sizin!
Facebook Yorum
Yorum Yazın