Anne sütü benzeri hiçbir şekilde başka yerde yapılamayacak eşsiz bir besindir. Yapısı günümüzde de tam olarak çözülebilmiş değildir. Anne sütü tam anlamı ile “kişiye özel”dir. Bebeğin o anki ihtiyaçlarına uygun olarak anne vücudunda üretilir. Anne sütünün içeriği bebeğin hem ayına hem de ihtiyacına göre değişir. Anne sütünde 200’den fazla bileşen bulunmaktadır. Bunlardan sadece bazıları tanımlanabilmiştir. Anne sütü yolu ile annenin bir takım genetik özelliklerinin bebeğe geçmesi konusunda da değişik görüşler ileri sürülmektedir.
Bu kadar değerli olan ve bebekler için nerede ise hayati bir önemi bulunan bu besin maddesinden annesinden süt emme imkânı bulamayan bebeklerin de faydalanabilmesi için yaklaşık 100 yıl kadar önce süt bankaları kurulmuştur. İlk zamanlarda sayıları hızla artan bu bankalar zaman içerisinde amaçlanan sonuçlar alınamadığı için kapanmaya başlamışlar günümüzde de nerede ise yok denecek kadar azalmışlardır.
Anne sütü “kişiye özel” olmasının bir sonucu olarak emzirmenin dışında sağılarak bir takım işlemlerden geçirildiğinde bazı önemli bileşenleri ölmekte ve besleyici özelliklerini büyük ölçüde kaybetmektedir.
Ayrıca anne sütü annenin beslenme rejimi ve anne tarafından alınan diğer maddelerden de etkilenmekte ve bunların tamamı süte ve dolayısı ile bebeğe de geçmektedir.
Isı ve nem gibi harici etkiler süreye bağlı olarak yine süt üzerinde olumsuz etkiler göstermektedir.
Sağılmış anne sütü ne kadar işlenirse işlensin dış etkilere son derece açık olduğundan ölümcül sonuçlara kadar uzanan çok büyük bir risk unsuru taşımaktadır. Bu yüzden ABD’de sigorta şirketleri istisnai haller dışında sağılmış anne sütünü sigorta kapsamına almamaktadırlar.
Anne sütü ile beslenmek her bebeğin hakkıdır. Ne yazık ki her bebek çeşitli sebepler yüzünden bu hakkını kullanamamaktadır. Anne sütü bankalarının bu konuda çözüm olamadıkları da görülmüştür. Bu konuda en isabetli çözümün yine geleneksel yöntemlerde olduğu “sütanneliği” ile konunun çözüme kavuşacağı görülmüştür.
Son zamanlarda ülke gündemini yoğun bir şekilde meşgul eden ve kamuoyunca da büyük bir ilgi ve merakla takip edilen bu konu maalesef derli toplu bir şekilde tüm yönleri ile açıklanıp aydınlığa kavuşturulmamış, içerikli ve doyurucu bilgiler ortaya konulamamıştır. BİLKA her zamanki görev ve sorumluluk anlayışı içerisinde bu konuyu da uzmanları aracılığı ile incelemiş hazırladığı raporla konuyu her yönü ile aydınlığa kavuşturmuştur.
Bu kadar değerli olan ve bebekler için nerede ise hayati bir önemi bulunan bu besin maddesinden annesinden süt emme imkânı bulamayan bebeklerin de faydalanabilmesi için yaklaşık 100 yıl kadar önce süt bankaları kurulmuştur. İlk zamanlarda sayıları hızla artan bu bankalar zaman içerisinde amaçlanan sonuçlar alınamadığı için kapanmaya başlamışlar günümüzde de nerede ise yok denecek kadar azalmışlardır.
Anne sütü “kişiye özel” olmasının bir sonucu olarak emzirmenin dışında sağılarak bir takım işlemlerden geçirildiğinde bazı önemli bileşenleri ölmekte ve besleyici özelliklerini büyük ölçüde kaybetmektedir.
Ayrıca anne sütü annenin beslenme rejimi ve anne tarafından alınan diğer maddelerden de etkilenmekte ve bunların tamamı süte ve dolayısı ile bebeğe de geçmektedir.
Süte sağım esnasında ortam şartlarına bağlı olarak dışarıdan birçok mikrop, virüs ve bakteride karışabilmektedir.
Isı ve nem gibi harici etkiler süreye bağlı olarak yine süt üzerinde olumsuz etkiler göstermektedir.
Sağılmış anne sütü ne kadar işlenirse işlensin dış etkilere son derece açık olduğundan ölümcül sonuçlara kadar uzanan çok büyük bir risk unsuru taşımaktadır. Bu yüzden ABD’de sigorta şirketleri istisnai haller dışında sağılmış anne sütünü sigorta kapsamına almamaktadırlar.
Anne sütü ile beslenmek her bebeğin hakkıdır. Ne yazık ki her bebek çeşitli sebepler yüzünden bu hakkını kullanamamaktadır. Anne sütü bankalarının bu konuda çözüm olamadıkları da görülmüştür. Bu konuda en isabetli çözümün yine geleneksel yöntemlerde olduğu “sütanneliği” ile konunun çözüme kavuşacağı görülmüştür.
Son zamanlarda ülke gündemini yoğun bir şekilde meşgul eden ve kamuoyunca da büyük bir ilgi ve merakla takip edilen bu konu maalesef derli toplu bir şekilde tüm yönleri ile açıklanıp aydınlığa kavuşturulmamış, içerikli ve doyurucu bilgiler ortaya konulamamıştır. BİLKA her zamanki görev ve sorumluluk anlayışı içerisinde bu konuyu da uzmanları aracılığı ile incelemiş hazırladığı raporla konuyu her yönü ile aydınlığa kavuşturmuştur.