Öğrencilerin büyük bir endişe ve heyecan kaynağı olan lise / üniversite sınavları sonuçlandı, yerleştirmeler yapıldı. Kimi istediği yeri kazandı sevindi, kimi kazanamadı üzüldü, kimisi de hiçbir hedefi, kariyer planı olmadığı için sonuca razı oldu. Nihayetinde eğitim sistemimiz kazanılan bu okullardan her sene yüz binleri mezun ediyor. Peki ya mezuniyetten sonra? Asıl meselenin o zaman başladığını mezun olunca anlıyorlar.
Birçoğu idealleri olan, uğruna çocukluklarını, ilk gençlik yıllarını feda ettikleri mesleklerini icra etme imkânı bulamıyor. Ellerinde diploma kapı kapı iş ararken iş bulduklarında patronların "nasılsa iş arayan çok" diyerek keyfe keder talep ettiği ve o iş için hiç gerekmeyen vasıfları da karşılamaya çalışıyorlar. Gerekli gereksiz bir takım program ve eğitimlere katılıp sertifika alıyor, yabancı dil gerekmeyen işler için bile gidip yabancı dil öğrenmeye çabalıyorlar. Eğitim ve dil öğrenmek kişisel gelişim ve mesleki ilerleme için gerekli ancak çocuklarımız ilerleyebilecekleri işlere bu süreçte alınmıyorlar.
Uzunca bir süre de bu şekilde geçiyor. Diploma, sertifikalar, yabancı dil (ler) tamamlanıyor bu defa da "biz tecrübeli birini arıyoruz" diyorlar. Kara mizahın ikinci perdesi de böylece başlamış oluyor. Gençler bu sefer sırf 'iş tecrübesi olsun' diye nerede ise boğaz tokluğuna çalışacak iş arıyorlar. Bunu bulabilenler şanslı sayılıyor. Böylesi bir sömürü çarkına girenler mutsuz, huzursuz, başarısız oluyorlar.
Üçüncü perde de ise gençlik yılları çalınmış bu insanlara bulabildikleri işlerde "senin psikolojin bozulmuş, sen huysuz, geçimsiz birisin" denilerek baskı uygulanıyor ve işten çıkarılıyorlar. Bütün bu elemelerden sonra geriye ya sırtını birilerine dayamış ya da insanüstü bir gayretle işlerine devam eden bir azınlık kalıyor.
Diğer gençlerimiz mi? Mühendis pazarcılık, psikolog sekreterlik, işletmeci odacılık… yapıyor. Gençler bu işleri yapmak için okumadıklarına göre bütün yılları, emekleri heba olmuş oluyor.
Bir anne idealist mühendis kızını iş bulamadığı için varını yoğunu ortaya koyarak sertifika programlarına yolluyor ve "artık erkeklerden daha iyi kaynak yapıyor" demesine rağmen iş bulamıyorsa, diğer bir anne idealist psikolog kızının iş bulamadığını her yerde partizanlığın olduğunu söylüyorsa, bir diğeri aynı şekilde mezun olmuş mimar kızının iki seneden sonra artık iş aramayı bıraktığını belirtiyorsa… Üniversite eğitimi ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır!
İnsanlarımızı hayatının en güzel çağlarını boş idealler uğruna harcadığını düşünüp mutsuz olmaktan kurtarmalı, ülkenin asıl cevheri ve zenginliği olan gençlerimizi en verimli şekilde değerlendirmeliyiz.
***
Geçenlerde mekatronik (robot) mühendisi ayakkabı tamircilerine malzeme satan bir gençle konuşuyoruz. Başarılı ve mucit olan bu genç Türkiye’nin ilk karbonlu lazer kesim makinesini yapmış. TÜBİTAK ile KOSGEB'e müracaat etmiş. Kendisi dosyalar hazırlayıp buralarda heyecanla anlatmaya çalışırken yetkililerin dinlemek yerine cep telefonlarıyla oynamaları, "sen dosyanı bırak biz bakarız" deyip başlarından savmaları ülkenin geleceğinin nasıl sabote edildiğini gösteriyor. Üstelik yaptığı makine işyerinde halen çalışıyor!
Yine bir gurup mühendis genç uyduların uzayda GPS sapmalarını belirleyip gideren bir sistem için aynı kurumlara başvurmuşlar, projeleri kabul edilmediği gibi bir de kurumun sisteminde hibe almış gibi gösterilmişler. Acaba bu verilmiş gibi gösterilen hibeler kimin ya da kimlerin cebine giriyor?
FETÖ ile mücadele ederken bu kurumlar bu yönlerden de incelemeye tabi tutulmalı, sumen altı edilmiş dosyaların sahiplerine ulaşılarak sisteme dâhil edilmelidirler. Eğer FETÖ'cüler bu kurumlardan temizlendi de hala aynı arızalar devam ediyorsa -ki şimdi de partizanlık yapıldığı söyleniyor- bütün bu bozuk sistem ve sisteme dâhil olanlar tarihin çöplüğüne atılmalıdırlar.