edas-yılbaşı
türk haberler
ilan
Adana
DOLAR34.7535
EURO36.5589
ALTIN2950.5
Av. Alev SEZEN

Av. Alev SEZEN

Mail: [email protected]

Mahzun Kudüs-İ Şerif

İlk kıblemiz… Peygamber Efendimizin (sav) övgüsüne mazhar olmuş Mescid-i Aksa…
Hadis-i Şerifler'de, (İbâdet için) "şu üç mescidden başkasına yolculuk edilmez: el-Mescidu 'l-Harem, Mescidu'r-Rasûl ve Mescidu'l-Aksâ', 'Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın', "Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin" buyuruluyor.

Ayrıca başka bir hadis-i şerifte ayrı bir müjde veriliyor 'Bir adamın kendi evinde kıldığı namaza bir namaz sevabı verilir. Oturduğu beldenin sakinlerinin devam ettikleri camide kıldığı namaza yirmi beş kat sevap verilir. Cuma namazının kılındığı camide kıldığı namaza beş yüz kat sevap verilir. Mescidi Aksa'da kıldığı namaza elli bin kat sevap verilir. Benim camimde kıldığı namaza da elli bin kat sevap verilir. Mescidi Haram'da kıldığı namaza ise yüz bin kat sevap verilir.'

Elhamdülillah Kudüs-i Şerif'e gitmek ve Aksa'da namaz kılmak nasip oldu. Hicaza gittiğimde mübarek topraklara 'çağrılan gider' denilmişti. Demek Kudüs-i Şerif'e de çağrılmışız.
Bir Müslüman için Filistin, Kudüs-i Şerif, Mescid-i Aksa turistik bir gezi değildir. Zaten bu seyahat Kudüs-i Şerif'e yapılan bir gezi değil 'ziyaret' idi. İnsanlık tarihine damga vurmuş nice olayların vuku bulduğu, birçok peygamberin üzerinden gelip geçtiği, yaşadığı ve kabirlerinin bulunduğu bir diyar. Canlı, enerjik, dinamik mübarek belde.

Kudüs-i Şerif hakkında ansiklopedik bilgilere birçok kaynaktan ulaşmak mümkün. Kudüs-i Şerif'in bugünü hakkında birkaç noktayı aktarmak isterim.
Kudüs-i Şerif ve İstanbul ne kadar da birbirlerine benziyorlar. Her ikisi de fetih ile anılan kadim şehirler. Her iki beldenin fethi hadislerle müjdelenmiş. Hazreti Ömer (r.a.), Selahattin Eyyubi ve Fatih Sultan Mehmet. Kudüs-i Şerif'de Mescid-i Aksa, İstanbul’da Ayasofya.  Ancak şimdilerde Ayasofya da, Mescid-i Aksa da mahzun.

İsrail'in ördüğü duvarlar sebebiyle Filistinlilerin büyük bir bölümü Aksa'ya gelemiyor. Duvarın arkasından Aksa'yı görmek ve bir vakit olsun namaz kılamamak..  Aksa'nın bırakın avlusunun dolmasını mescidde bile birkaç safın dışında her yer bomboş. Kudüs-i Şerif'i esaretten, Aksa'yı bu mahzunluktan kurtarmamız lazım. Bu konuda Diyanet'in Kudüs-i Şerif duraklı umreleri başlatması takdire şayan. Gerek bireysel ziyaretlerle gerek umre bağlantılı turlarla Aksa'da, Kudüs-i Şerif'de Filistin'de Müslümanların sürekli ve yoğun bir şekilde olması gerekiyor. 

İsraillilerin amacı buraları Müslümanlardan koparmak bu sebeple Müslümanların sayısını azaltmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Buraya sahip çıkıp, buralarda var olmalıyız. Cemaati artırıp mescitleri doldurmalıyız. Çünkü Kudüs-i Şerif kilit taşıdır, ümmetin kurtuluşunda rol oynayacaktır. Kudüs-i Şerif'te var olmayan bir İsrail yok hükmündedir, bütün gücünü kaybeder.

İsrail'in Filistinlilere zulmü hiç bitmiyor, Filistinliler bu zulme dur demek için sadece canlarıyla değil mallarıyla da mücadele ediyorlar. Tabiri caiz ise nefes almalarına dahi müsaade edilmiyor. Yaşlı, güngörmüş bir Filistinlinin dediği gibi, "insanın insana hükmetmesi ne kadar acı" Ne kadar dokunaklı bir söz. İsrailliler Filistinlilerin üzerinde söz sahibi olmak için ne hukuk ne adalet tanıyor.

Zaten terörist İsrail'in hukuku zulümlerine meşruiyet sağlayan bir kılıftan ibaret. Bu hukukları ile Müslümanları öldürüyor, yaralıyor, hapse atıyor, mallarını gasp ediyor, topraklarını alıyor, ticaret yapmalarına engel oluyor, ticarete izin verdiğinde yüksek vergilerle nerede ise tüm kazançlarına el koyuyorlar.Tarımla uğraşmalarına izin vermiyor, izin verse araziye uygun nebatın ekilmesine izin vermiyor, başka nebat ekmesini istiyor. Hasat zamanı mahsulün toplanmasına izin vermiyor, izin verse güvenlik bahanesiyle bu defa mahsulün arabalarla nakline izin vermiyor. Böylece taşıma esnasında mahsulün ziyan olmasına sebep oluyor. Yetişmiş zeytin ağaçlarını sebepsiz yere kesiyorlar. Müslümanların imarlı arsalarında inşaat yapmasına engel oluyor, inşaat izni için yapılan müracaatları yeri gelip 20-25 sene bekletiyor sonrasında izin vermediklerini söylüyorlar. Sokaklara kocaman taş bloklar koyup geçmelerine engel oluyorlar.

Yahudilerin yaşadığı yerler son derece ma'mur ve bakımlıyken Müslümanların yaşadığı yerler içler acısı durumda. İsrail Müslüman bölgelerin çöplerini dahi toplamıyor, Müslümanlar çöp dağlarıyla yaşamaya mahkûm ediliyorlar. Hatta Aksa'nın çevresindeki sokaklar bile bu halde. Canlarının istediği gibi sokağa çıkma yasağı koyuyorlar, bu esnada hiçbir şeye izin vermiyorlar, hastalar hastaneye gidemiyor, ölüler defnedilemiyor. Filistinlileri mezarda dahi rahat bırakmıyorlar. Mezarları kazıyıp o bölgeyi işgal ediyorlar. Sürekli baskı, sürekli zulüm, sürekli işkence.

Filistinliler, "hapse girmeyen hiç bir gencimiz kalmadı" diyorlar. Sokaklarda hapiste olan Filistinli gençlerden bazılarının fotoğrafları, camilerin çevresinde cami içinde katledilen cemaatin fotoğrafları var. Bir fotoğraf vardıki içimiz yandı. 13 yaşındaki bir Filistinli çocuğa İsrailli askerler benzin içirip ateşe vermişler. Ümmetin çocukları dahi en vahşi şekilde şehit ediliyorlar.

Yahudiler Filistin topraklarını 'yerleşim yeri' diyerek sinsice gasp ediyorlar. Önce çadır kurup, sonra konteynır koyup, akabinde de bina konduruveriyorlar. Bir iki ev yaptıktan sonra bütün bölgeyi doldurup bir şehir meydana getiriyorlar. Bu noktada güya hukuk devreye giriyor ve 'bu kadar bina var, insanlar yaşıyor, elektrik, su vermeyelim mi' diyerek belediye kararı ile her türlü altyapıyı getiriyorlar. Böylece Müslümanların kan ve gözyaşı ile sulanan topraklarda yeni işgal yeri Yahudiler için tam anlamıyla hazır oluyor. Filistin'de şu anda her biri bir kasaba-ilçe büyüklüğünde 150 civarında olan gasp edilmiş yerlerin sayısı artmaya devam ediyor. Sinsi bir şekilde hareket eden İsrail şu an Filistin toprakların yüzde 89'unu işgal etmiş durumda. Kalan yüzde 11 de tam anlamıyla Filistinlilere ait değil.

Sadece arazilere, evlere değil mübarek mekânlara da el uzatıyor, camilerimizi gasp ediyorlar. El-Halil Camii'nin dahi yüzde 60'ına el koymuşlar ve sinagog olarak kullanıyorlar. El-Halil Camii'nde bir Yahudi'nin otomatik silahıyla yaptığı katliam sonucunda cemaatten 27 kişi ölmüş, 150'den fazlası da yaralanmış. Caniye deli raporu alınarak kurtarılmış. Olan tabii ki yine Müslümanlara olmuş, katliamı yapan Yahudi olmasına rağmen İsrail cezayı Müslümanlara kesmiş, caminin yüzde 60'ını işgal edivermiş.

Bu camide Hz. İbrahim (a.s.), Hz. İshak (a.s.), Hz. Yakup (a.s.) ve Hz. Yusuf (a.s.) ile, Hz. İbrahim'in eşi Hz. Sare Annemizin, Hz. İshak'ın eşi Hz. Rifka Annemiz ve Hz. Yakup’un eşi Hz. Layıka Annemizin kabirleri bulunuyor. Ancak şimdi Hz. Yakup, Hz. Yusuf ve Hz. Layıka'nın makamları Yahudilerin zapt ettiği yerde kalmış. Benzer şekilde Müslümanların birçok kutsal mekânını zapt ederek uydurma hikâyelerle kendilerine mal ediyorlar.

İsrail hak ileri sürebilmek için kendi sembollerini tarihi eserlere o eserin bir parçası gibi nakşediveriyor. Aksa'yı çevreleyen surların üzerine tapınak kabartmasını ustalıkla yerleştirmişler. Yafa şehri son derece bakımlı iken özellikle tarihi Osmanlı Vilayet Binasını yarasa dışkısı üretim merkezine dönüştürmüşler. Kokudan yanına yaklaşılmıyor. Osmanlıya hakaret için yapıyorlar. Yine Yafa'daki tarihi Mahmudiye Külliyesi'nin etrafında beş yıldızlı otel inşaatı yükseliyor, bir heyula gibi külliyenin üzerine çökmüş. Külliye hava dahi alamaz hale gelmiş. Eserlerimiz sahip çıkmamızı bekliyor.

Filistin'de yaşananları görünce Bediüzzaman Hazretlerinin, "Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil" sözü daha iyi anlaşılıyor.
Ülkemizdeki bir kısım medya aynen İsrail'in ağzıyla konuşuyor. Muhafazakâr medya ise Filistinlilere sahip çıkmakla birlikte konuyu siyasi ranta dönüştürmek istiyor. Erdoğan ve AKP lehindeki ayrıntı konuları bile ön plana çıkarırken, Türkiye'ye yönelik ciddi eleştirileri ise görmezden geliyorlar.

Filistinliler Türkiye'nin NATO ve Birleşmiş Milletlerde İsrail'i desteklediğini söylüyorlar ve bu durumdan memnun değiller. Erdoğan 'One minute' diyeceğine -ki toplantıdan çıkar çıkmaz bu tepkisinin İsrail’e değil moderatöre olduğunu söylemişti- hatta sadece konuşmak yerine sessizce İsrail’in NATO üyeliğini, OECD üyeliğini veto etseydi işte o zaman güzel bir iş yapmış olurdu.

Kudüs-i Şerif üzerinden siyasi rant elde etmek isteyenler Hz. Ömer (r.a.), Selahaddin Eyyubi, Kanuni Sultan Süleyman ve Abdülhamit Han'ın ardından Erdoğan isminin zikredilmesini istiyorlar.Erbakan adını ağızlarına dahi almıyorlar. Hâlbuki Necmettin Erbakan Filistin davası için defalarca meydanları yüzbinlerle doldurmuş, tüm dünyada milyonların yürekleri bu dava için çarpmış ve İsrail'in Filistinlilere zulmünü durdurmuştu. Bu sebeple Filistinlilerin dilinde ve gönlünde hala Erbakan var.

İsrail ile artan ticaret Türkiye'nin tuttuğu yolun gerçekte ne olduğunu gösteriyor. İsrail'le yapılan ticaret aslında Filistinlilerle yapılıyor denilse de bu gerçekleri yansıtmıyor. Çünkü bu ticarette ilk sırada ileri teknoloji gerektiren savunma sanayii alımları bulunuyor. Müslümanların ordusu dahi yokken böyle bir ticareti nasıl yapacaklar? Bu ticaretin İsrail ile olduğu apaçık ortada. Maalesef diğer ticaret kalemlerinde de durum aynı. Zaten Netanyahu da, "Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret, tarihinin en yüksek seviyesinde" diyerek durumu açıkça ortaya koyuyor.   

Diyalogcuların paralelindeki bir takım siyasiler Kudüs-i Şerif'in üç din tarafından barışçıl bir şekilde yönetilmesinden söz ediyorlar. Oralarda canları ve malları ile cihad edenler bunu duysalar kendilerine ne cevap verirlerdi? İşin garibi bu teklifi yapanlar önce Yahudilerin ve Hıristiyanların ne kadar acımasız ve zalim olduklarından bahsedip ardından barış söylemlerine geçiyorlar. Keza bazı akademisyenlerde aynı paralelde sözler edip takdir bekliyorlar. Bunlar ya şuursuz ya da bu siyasete güya ilmi zemin hazırlayan hainler. Sadece Müslümanları değil bütün insanlığı kurtaracak, adil bir idare ile dünyada düzeni sağlayacak, yeni bir dünya ancak İSLAM ile kurulabilir. Bu aklı evveller Hz. Ömer'den, Selahattin Eyyubi'den, Osmanlı'dan daha mı iyi biliyorlar? 
Sakat tezlerine Vatikan'ı örnek gösteriyorlar. Vatikan farklı dinler tarafından birlikte yönetilmiyor. Orası Katolikliğin merkezi olan bağımsız bir devlet. Bu zihniyet Kudüs-i Şerif'i de dinler bahçesine çevirmek istiyor.

Necmettin Erbakan'ın mitinglerinin ismi İsrail'i telin mitingleriydi. Şimdi Büyük İsrail Projesinin eş başkanlığını yürütenler terörist İsrail yerine "dinimin içinden çıkan teröristleri lanetliyorum" diyor. Ara sıra milletin gazını almak için İsrail aleyhinde ettikleri bir iki lafı ise Siyonistler tınmıyor bile. Mossad ajanı, İsrail'in eski bakanlarından Tzipi Livni bunların iç siyaset için olduğunu ve ilişkilerinin iyi olduğunu söylemişti. Seçmen duygularıyla karar veriyor. Kabadayı çıkışlar çok hoşlarına gidiyor. Sonuç ise umurlarında değil zaten kafa da yormuyorlar, nasıl olsa 'en iyisini büyüklerimiz bilir.'

Devlet ricalimiz her fırsatta Haçlılarla samimi pozlar verme peşinde. Onlarla birlikte teröre karşı mücadele edeceklerini hatta askeri müdahalelerde görev alacaklarını söylüyorlar. Bu teröristler kim? Müslümanlar mı? Haçlılar 11 Eylül gibi kendi planladıkları komplolarla kaç defa Müslüman ülkeleri perişan ettiler? Halen de etmiyorlar mı? 1992 yılında Margaret Thatcher, Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine "Soğuk harp dönemi bitti, önümüzdeki dönem NATO’nun düşman rengi kırmızıdan yeşile dönecek" diyerek Müslümanları düşman olarak göstermemiş miydi?

Türkiye Mavi Marmara davasında İsrail'in üst rütbeli askerleri için verilen tutuklama kararlarını niçin Interpol'e göndermiyor?
7 Haziran ile 1 Kasım arasında Türkiye’de yeni hükümet kurulamayışı sebebiyle Siyonist İsrail'in 100 civarında Filistinli Müslümanı katlettiği söyleniyor. Bu süreçte Cumhurbaşkanı aynı değil miydi? AKP yine seçime kadar tek başına iktidar olarak devam etmedi mi? Zaten icraat yapmayan, sadece konuşan saray ve hükümet bu süreçte tapusu bizde dedikleri Filistin için de konuşamazlar mıydı? Aynen Türkiye’de de bu süreçte terörün artıp seçimde AKP çoğunluğu alınca askerin dağdan çekilmesi gibi. Ne garip tesadüf.  

Yeni bir 11 Eylül cinnetinin başlatıldığı bu günlerde aklımızı başımıza almamız gerekiyor. Ümmetin birliği ve beraberliği parti politikalarının ve günübirlik menfaatlerin çok üzerindedir. Aksi halde yeni Iraklar, Suriyeler, Filistinler, Libyalar, Arakanlar, Doğu Türkistanlar bizi bekler. Unutulmasın ki "Salihlerin tembelliği fasıkların hâkimiyetini hazırlar." (Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi)
Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
TEST-DENEME