Toplum mühendisliği ve algı yönetiminin bir aracı olan kavramlarla oynama 'ahlak' kelimesinde de kendisini gösteriyor.
'Ahlak' kelimesini kullanan kişiye karşı suçlayıcı ve yobaz gibi olumsuz anlamlar yüklendiği için artık 'etik' kelimesi kullanılıyor. İş etiği, meslek etiği, medya etiği… Ancak bu kelime bizim 'ahlak'a yüklediğimiz manayı tam olarak karşılamıyor.
Peygamber Efendimiz, "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim", "Din güzel ahlaktır" diye buyururken elbette şimdi 'ahlak' yerine kullandığımız 'etik' kelimesinin bizde uyandırdığı manayı kast etmiyordu. Etik şu anda sadece bir kurallar bütününü ifade ediyor.
'Ahlak' kelimesini kullanan kişiye karşı suçlayıcı ve yobaz gibi olumsuz anlamlar yüklendiği için artık 'etik' kelimesi kullanılıyor. İş etiği, meslek etiği, medya etiği… Ancak bu kelime bizim 'ahlak'a yüklediğimiz manayı tam olarak karşılamıyor.
Peygamber Efendimiz, "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim", "Din güzel ahlaktır" diye buyururken elbette şimdi 'ahlak' yerine kullandığımız 'etik' kelimesinin bizde uyandırdığı manayı kast etmiyordu. Etik şu anda sadece bir kurallar bütününü ifade ediyor.
Medya etiği ile ilgili birçok anlaşmalar imzalanıyor. Bunların sonuncusu olan Aralık 2018 tarihli 'Radyo ve Televizyon Yayın Etik İlkeleri' metni birçok medya kuruluşu tarafından imzalandı.
Kulağa hoş gelen ve çok önemli olan 20 maddeden oluşan etik ilkelerde 'İfade özgürlüğü ve haber alma hakkı çerçevesinde, olay ve olguları doğru ve tarafsız vermek', 'Milli iradeye saygılı olmak', 'Çok sesliliğe ve kültürel çeşitliliğe önem vermek', 'Kişilerin ve kurumların cevap ve düzeltme haklarına saygılı olmak', 'Haksız amaç ve çıkarlara hizmet etmemek' kuralları da var. Bu kurallar her daim önemini korumakla birlikte özellikle toplumların geleceğini tayin etme süreçleri olan seçim dönemlerinde bilhassa önem kazanıyor.
Kulağa hoş gelen ve çok önemli olan 20 maddeden oluşan etik ilkelerde 'İfade özgürlüğü ve haber alma hakkı çerçevesinde, olay ve olguları doğru ve tarafsız vermek', 'Milli iradeye saygılı olmak', 'Çok sesliliğe ve kültürel çeşitliliğe önem vermek', 'Kişilerin ve kurumların cevap ve düzeltme haklarına saygılı olmak', 'Haksız amaç ve çıkarlara hizmet etmemek' kuralları da var. Bu kurallar her daim önemini korumakla birlikte özellikle toplumların geleceğini tayin etme süreçleri olan seçim dönemlerinde bilhassa önem kazanıyor.
Maalesef her seçim döneminde olduğu gibi bu seçim döneminde de altına imza atılan bu kurallara riayet edilmiyor. Her daim, iktidar kimse onun yanında yer alan holdinglerin elinde bulunan ve adeta ticari ilişkilerini iyileştirme/geliştirme, ihale alma aracı olarak kullanılan medya artık bir 'tetik' işlevi görmektedir. Bu namlu, ticari menfaatlerini karşılayacak iktidarın taleplerine göre çok oynak bir şekilde yön değiştirmektedir. İktidar mensupları ile aynı karede yer almak için olur olmaz her faaliyette göze çarpan bu medya/holding sahipleri için ahlakın bin kere seyreltilmiş hali olan etik de artık sadece kâğıt üzerindedir. Aynı şekilde iktidar için de bunun bir önemi yoktur, etik kurallar sadece siyasetin dışında ve hâkimiyetlerine zeval getirmeyecek alanlarda geçerli olabilir.
Bu seçim sürecinde bu tetikçiliğin en fazla mağduru olan kitle Saadet Partisi ve onu destekleyenler olmuştur. Her türlü iftira, tehdit ve hakaretlere maruz kaldığı gibi cevap hakkı bile verilmemiştir. Haberlerde Saadet Partisi'nin seçim faaliyetleri ile ilgili haberler yer almadığı gibi uğradığı fiziksel şiddetler, saldırılar da yer almamıştır. Üstelik en iyi ve vurucu reklamları hazırlayan Saadet Partisi’nin hazırladığı her reklam yayın yasağı ile karşılaşmıştır. Bir mitingde Saadet Partisi'ne iftiralar atılması üzerine bu iftiraların gerçek olmadığını söyleyen bir Saadet Partiliye alenen hakaret edilmiş, gözaltına alınmış ve hemen İGDAŞ'taki işine son verilmiştir. Bu üzücü örneklerden sadece bir tanesidir.
İlkenin değil ilkesizliğin hüküm sürdüğü medya, yandaş ve boş yayınlarla, haberlerle gündemimizi meşgul etmekte, insanımızı düşünemez hale getirmekte, adeta bir yayın bombardımanıyla robotlaştırmaktadır.
Her zaman olduğu gibi bu konuda da yine 'şuur'dan bahsetmek gerekiyor. Gazete okumak, televizyon seyretmek, haber saatlerini kaçırmamak bizi sadece bilgi sahibi yapar. Bu bilginin doğruluğunu ise 'akıl' dediğimiz nimet sayesinde anlarız, hatta Mümin için feraseti de unutmamak gerekir. Edindiğimiz bilgileri düşünüp/karşılaştırıp bir hükme vardığımız zaman şuurlu bir insan oluruz. Bu şuurun ışığında harekete geçtiğimiz zaman da mücadele eden bir insana dönüşürüz. Formülümüz şu şekilde olmalıdır:
Bilgi+Tefekkür/Mukayese+Muhakeme=Şuur
Şuur+Cehd=Cihad
Medyayı takip ederken de şuurlu bir şekilde takip etmeli ne verilirse almamalıyız. Aksi halde bu 'aldıklarımız' aslında bizden ve gelecek nesillerden 'verdiklerimiz'e dönüşür.