Yaşadığı yüzyılda cerrahi tıp alanında kaynak kitap olmadığı için hekimlerin hastaların tedavisinde cerrahi müdahaleden kaçındığı dönemlerde cerrahi ile ilgilenip bu konuda kitap yazan, buluşunu yaptığı ilaçları önce kendinde deneyen ünlü Türk hekimi Şerafettin Sabuncuoğlu’nun, Tıp Tarihi Yazarı Prof. Dr. İlter Uzel tarafından uzun süren araştırmalar sonucu günümüz Türkçesine çevrilen, “Cerrahiyyetü’l Haniyye” adlı kitabı, Türk Tarih Kurumu tarafından ikinci kez basıldı.
Tıp tarihi alanındaki en önemli eserleri günümüz Türkçesine kazandıran Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. İlter Uzel, yaptığı açıklamada, Türk Tarih Kurumu tarafından ilki 1992 yılında yayınlanan ve ikinci baskısı yayınlanan Cerrâhiyyetü’l-Hâniyye’nin dünya tıp tarihinin en önemli eserlerinden olduğuna vurgu yaptı.
Diş hekimliği alanında uzman, ayrıca tıp tarihinde ilk defa diş hekimleri arasında tıp bilimleri doktorası yaparak tıp tarihi doktoru olan, 1972 yılından beri biriktirdiği eserlerle donatılan ve kendi adını taşıyan Tıp ve Diş Hekimliği Müzesi Adana’da geçtiğimiz aylarda hizmete açılan Prof. Dr. İlter Uzel, “Yaklaşık yarım yüzyıldır Antik Çağ cerrahisine odaklanarak tıp tarihi ile ilgilenen bir kimse olarak, Cerrâhiyyetü’l-Hâniyye’nin dünya bilim ve kültür tarihinin başyapıtlarından birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim” dedi.
Otograf nüshaların önemi
"Yazma eserlerin bilimsel değerlendirilmesinde “bizzat yazarının kendi kaleminden çıkan” ve “otograf” olarak tanımlanan nüshaların Türk-İslam tıp tarihinde bir elin parmaklarını geçmez" diyen Prof. Dr. Uzel, “Zaten matbaanın icadından sonra artık kitaplar yazılarak değil, basılarak çoğaltılmıştır. Oysa Cerrâhiyyetü’l-Hâniyye’nin mevcut üç kopyasından ikisi otograftır, yani bizzat Sabuncuoğlu’nun kaleminden çıkmış “müellif hattı” nüshalardır” dedi.
Cerrahi eser neden az?
Tüm dünyada cerrahinin gelişmesini geciktiren üç majör faktör olan ameliyat sırasında ve sonrasında yaşanan ağrı, kanama ve enfeksiyon sorunlarının giderilmesinin gecikmesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Uzel, şöyle devam etti:
“Bu üç ana sorunun ortadan kaldırılması ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında, anestezinin keşfi, hemostatik penslerin geliştirilmesi, mikroorganizmalar dünyasının tanınması ve cerrahide önce antisepsi sonra asepsi anlayışının benimsenmesi ile mümkün olmuştur. İşte cerrahinin bu majör problemleri veya riskleri nedeniyle hekimler ve hekim-yazarlar cerrahiden genellikle uzak durmuşlardır. Bu nedenle İslam tıp literatüründe de medikal tedaviye yer veren yüzlerce eser olduğu halde cerrahnameler çok azdır.”
1386 - 1468 yılları arasında yaşayan Amasyalı ünlü Osmanlı hekimi Şerafeddin Sabuncuoğlu’nun yaşadığı yüzyılda usta - çırak ilişkisiyle yetişen hekimlerin cerrahi tedavinin gerekli olduğu durumlarda bile ısrarla ilaçla tedaviyi tercih ettiklerine vurgu yapan Prof. Dr. Uzel, “Bunun sebebi ise cerrahi girişimler için kaynak kitapların az oluşu ve bu yüzden hastaların hayati tehlike ve sakatlık riskinin fazla olmasıdır. Şerefeddin Sabuncuoğlu buna rağmen birçok hekimin aksine özellikle cerrahi ile ilgilenmiştir. Amasya’da çalışmış olduğu Darüşşifa binası adına müze olarak düzenlenmiştir ve aynı zamanda adına bir hastane bulunmaktadır” bilgisini verdi.
Kitapta neler var?
Sabuncuoğlu, 1465 yılında, Fatih Sultan Mehmet’e armağan ettiği 492 sayfalık kitabında, 600 yılı aşkın süre önce uyguladığı tedavi yöntemlerini bizzat kendisi çizdiği minyatür resimlerle destekliyor. O dönemde çok yaygın olan yılan zehirlenmelerine karşı ilaç geliştirmeye çalışırken önce horozları sonra da kendisini denek olarak kullanan Sabuncuoğlu kitabında, daha birçok yöntemi ve tıp aletlerini ayrıntılarıyla anlatıyor.
Yorum Yazın