Eşini Bilen, İşini Bilir!
Herkes, eşinin kendisini anlamadığından yakınır, ama kimse ne tam anlamıyla kendisini ne de eşini tanımaya, onu bilmeye pek de yanaşmaz.
Oysaki her şey bilmeye bağlıdır. Korkuların, kaygıların, ilişkilerde yanlış anlaşılmaların, hatalı davranışların, sorunları kördüğüme çevirmenin en büyük nedeni bilmemektir, belirsizliklerdir, yaşananları anlamlandıramamaktır.
Çocuklar bilmedikleri için gök gürültüsünden, uçağın sesinden, yalnız kalmaktan, ilk defa gördüğü birinden korkar, çabuk kaygılanır, travmaya daha açık olur ve daha güvensiz olur.
Evlilik hayatından da yaşanan sorunların büyütülmesinin, küçük tartışmaların kavgaya dönüşmesinin, boşanmaya kadar varan ithamların ve suçlamaların altında bilmemek yatar. Eşini tanımamak, davranış veya sözlerinin altında yatan psikolojik dinamiğin ne olduğunu bilmemekten kaynaklanır birçok sorun.
Veya kendisini, geçmişini, anne ve babasıyla olan ilişkisini tam bilmediğinden eşine öfke duyar. Kendisinin ve eşinin kişiliğini, cinsiyetinin farklılığını, kültürünü, dünyaya bakışını bilmemekten doğar birçok suçlamalar. İnsanlar arası ilişkilerin doğasını doğru iletişimi ve ne zaman nasıl konuşulması gerektiğini bilmemekten kaynaklanır tartışmalar.
Bunun için öncelikle eş seçiminden, nişanlılık dönemine ve evliliğin ilk yıllarından, anne-baba oluncaya kadar geçen hayat döngülerinin kişiyi nasıl etkilediği çok iyi bilinmelidir. Çünkü bu dönemler insanların farklı duygulara yelken açtığı, değişik düşüncelere kapıldığı, kendinin bile anlayamadığı yeni yeni davranışlar sergilediği bir sürecin adıdır.
Duygular, düşünceleri, düşünceler ise davranışları etkiler. Veya tam tersi de olabilir. Yani bu üçünden birinde yaşanan bir değişiklik domino etkisi yaparak diğerlerini de değiştirir. Bunun farkında olunmadığında, eşteki değişikliklere çok farklı olumsuz anlamlar verilir, hayal kırıklığı, eleştiri ve suçlamalar başlar.
Eşin çocukluk dönemini bilmek gerekir. Çünkü çocukluk dönemi, kişilerin tüm hayatında çok büyük etkiler bırakır. Kişinin karakterinden, duygu ve düşüncelerine, travmalarına, psiklojik yaralanmalarına, insanlar arası ilişkilerine ve daha da önemlisi eşine karşı davranışlarına kadar birçok şeyin bir nedeni de çocukluk yaşantılarıdır.
Örneğin; ailesi tarafından sevilmeyen veya sevilmesine rağmen, 'sevilmediğini' hisseden bir kişi, evlenince eşine yakınlık veya sevgi göstermeyebilir. Sevgi açlığını başka şeylerle doyurmaya çalışabilir. Veya çok aşırı bir sevgi yüklemesi, beklentisi içine girebilir. Ailesinden değer görmeyen veya ebeveynlerinin birbirine değer vermediğini gören kişi evlenince eşine değer vermeyebilir. Veya aşırı değer verebilir.
Veya bir kadın kocasından, babasının annesine davrandığı gibi davranışlar bekleyebilir. Veya bir erkek, karısından annesinin babasına davrandığı gibi kendisine davranmasını isteyebilir. Çünkü kendi modellediği, gördüğü davranış şeklinin en iyi olduğuna inandığı için eşini eleştirir ve olumsuz tutum içine girer.
Veya cinsel taciz yaşayan veya yakınlarından birinin mahrem hayatına şahit olan kişi, cinsellikten soğuyabilir, isteksiz olabilir veya aşırı istek gösterebilir veya cinsel sapmalar da bulunabilir. Bunu bilmeyen diğer eş, sevilmediği, istenilmediği, arada üçüncü bir kişinin olduğu vehmine kapılarak eşiyle arasını açar, suçlamalara başlar.
Görüldüğü gibi eşlerin davranışlarının altında yatan sayısız neden varken, kişiler bunu bilmedikleri zaman her şeyi kendileriyle ilişkilendireler. Bunların, aslında eşinin çocukluk yaşantısı, gençlik yaralarıyla ilgili olabileceği akıllarına gelemez. Bunun yerine olumsuz düşünce çarpıtmalarıyla eşinin kendisini sevmediğini, beğenmediğini, değer vermediğini, yakın olmak istemediğini düşünüp üzülür veya suçlamalara başlarlar. Çünkü onların da çocukluklarından getirdiği yaraları, zayıf benlik algıları, yetersizlik, değersizlik şemaları vardır. Yani kişi de kendisini bilmiyordur, tanımıyordur.
Bazı davranışlar, bilinç düzeyinde değil de bilinçaltının yönlendirmesiyle yapılır. Hatta davranışlarımızın ancak yüzde yirmisini bilinç düzeyinde yaparız, bizi yönlendiren yüzde seksen bilinçaltımızdır. Bundan dolayı suçlanan kişi, karşı tarafın zannettiği gibi art niyetle davranmadığını bildiği için, suçlamalar karşısından aşırı tepki verir.
Eşinin, 'nasıl böyle düşündüğüne' bir anlam veremez. Oysaki ona göre, sorun yoktur ve eşini de seviyor ve değer veriyordur.
Bilmemekten, tanımamaktan kaynaklanan bu sorunlara onlarcasını ekleyebiliriz. Aslında evliliğin ilerleyen yıllarında birçok eş, dönüp geriye baktığında bilmemekten, tanımamaktan dolayı ne kadar gereksiz tartışmalar yaşandığını anlar. Ancak duygular iyice törpülenmiş, kalpler soğumuş, araya mesafeler girmiş ve daha da önemlisi tekrar tamir edecek enerji de motivasyon da kalmamıştır. Bunun için tamir yoluna gidilmez.
Görüldüğü gibi kendini ve eşini bilen, işini bilir ve evliliğinde huzuru yakalar.
Yorum Yazın