Ressam Safter Çevirgen, sürrealizmi bilincin, bilinçaltına boyun eğmesi olarak tarif ederken, kendisinin de sürrealist bir ressam olduğunu belirterek, ”Sürrealizmi öncelikle sıradışı bir hareket ve hayal gücünün tercümesi olarak açıklamak istiyorum” dedi.
Ressam Safter Çevirgen, sürrealizmi "bilincin, bilinçaltına boyun eğmesi" olarak tarif ederken, kendisinin de sürrealist bir ressam olduğunu belirterek, ”Sürrealizmi öncelikle sıradışı bir hareket ve hayal gücünün tercümesi olarak açıklamak istiyorum” dedi.
Ressam Safter Çevirgen, gerçeküstülük anlamına gelen sürrealizm hakkında açıklamalarda bulunarak, sürrealist çalışmaların genellikle beklenmedik bitişiklikler ve tutarsızlıklar olduğunu ifade etti. Çevirgen, “Birçok yazar ve sanatçı, temel olarak önceliği objeden daha çok felsefi düşüncenin ifade edilmesi olarak görür. Sürrealizmi öncelikle sıradışı bir hareket olarak nitelemek gerekir. 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren, ressamlar ve şairler I. Dünya Savaşının sonuçları karşısında uğradıkları dehşet ve endişeden yola çıkarak; akılcı tutuma karsı tavır olarak, bilinçdışının düşsel dünyasına yönelmeye başlamışlardı. Buna göre, aklın etkisinde kalmadan, gelenek ve mantık kurallarından arınarak, hayal gücüyle resimler yapmak, edebi eserler ortaya koyarak, amacına uygun çalışmalar ortaya koydular. Sürrealizm(Gerçeküstücülük) akımla birlikte görsel sanatlar, edebiyat, sinema eserleri, film ve birçok ülkede ve dilde müzik yanı sıra siyasi düşünce ve uygulama, felsefe ve sosyal teori olarak dünya çapında yayıldı. Ressamlar genel olarak bu akımın öncüleri oldular” dedi.
Çevirgen şöyle devam etti:
“Ressamlar, bilinçaltının karmaşık yapısını, açığa çıkarılmayı bekleyen sırları kurallara bağlı kalmadan resmetmeye çalıştılar. yani nesneyi bulunduğu yerden çıkarıp, sanatçının düş ortamına taşıdılar ve yansıttılar. Sanatçıların buradaki amacı, düşlerin, bilinçsiz davranışların, bilinçaltı yaşantıya dayandığını ortaya koymaktı. Bunun için de kontrolsüz içgüdüsel biçimlemeyi kullanmayı tercih ettiler. Çalışmalarda, estetik bir kaygı ya da beklenti gözetmeksizin yapılan anlatım oldukça önemlidir. Bilinçaltı, insanın en hür olduğu noktadır. Üretkenliğin kaynağı da bilinçaltıdır. Bu döneme kadar insan, hayat ve sanatın hemen hemen tek belirleyicisi ve yönlendiricisi akıl, zeka ve mantık olmuştur. Bu tavır, insanın son derece eksik ve tek yönlü olarak tanınmasına sebebiyet vermiştir. Üstelik bu tanıma, onun gerçekten uzak veya yapmacık yanıdır. Bu yolla saf ve asıl insana; onun gerçekliğine ulaşmak mümkün değildir. Mantıkla, belirli kalıplar ya da tek yönlü bakışla insanın iç dünyasına ulaşmak mümkün değildi. Gerçek duyguya veya kişiye ulaşmak mutlaka bilinçaltına inmekle mümkün olacaktı. Peki bu nasıl olacaktı? Bilinçaltına nasıl girilebilirdi? Kısaca tarif edecek olursak, bilinçaltına inmek için öncelikle düş hali gerekli. Rüyalar tam bir hürriyet alanıdır. Bütün bunların aktarımı içinse hipnotizma teknikleri gerekli olacaktı. Aklın, geleneklerin, alışkanlıkların denetiminden uzak, bilinçaltını saf bir şekilde yansıtan yani bilinen gerçekle bağını kesip kendince bir gerçek oluşturmak amacını güden edebiyat ve sanat akımı olan sürrealizm bu yüzden ortaya çıkmıştır.
Bütün bunlara paralel olarak birçok yazar da, bilincin, bilinçaltı baskılara boyun eğdiğini gösteren kitaplar ve makaleleri kaleme aldılar ve yayınlamışlardır. Edebiyat alanında ise şiir türünde büyük yankı bulmuştur. Bunun yanında yer yer roman ve tiyatro dalında da örnekleri ve temsilcileri kendisine yer bulmuştur.”
Yorum Yazın