Çiçeği burnunda aşıkların çoğu zamanlarının yüzde 90'ını sevdikleri insanı düşünmekle geçiriyor. Bu onların kişisel beyanı.
Beyinlerindeki milyarlarca sinir hücresinde kalp çarpıntıları uçuşuyor. Bu durumu Amerikalı antropolog Helen Fisher yaptığı bir klinik çalışmayla kanıtladı.
Deneklerinin beyinlerindeki kan akışını gözlemleyen Fisher'in vardığı sonuç şu: Tutku ne kadar artarsa, beyinde heyecan ve keyif duygusunu salgılamaya yarayan hormonlar daha çok uyarılıyor ve aktif hale geliyor.
Dopamin, noradrenalin ve phenylethylamin maddelerinin daha çok salgılanmasıyla ellerimiz daha çok terliyor, nefes alış-verişimiz hızlanıyor, tansiyonumuz ve nabzımız yükseliyor!
Aşık olanların genellikle yemeden içmeden kesilmesi, uykusuzluk çekmesi gözden kaçmaz. İşte bütün bunların nedeni de aslında bu çok çalışan hormonlar. Onlar yüzünden hem hiperaktif hale geliyoruz, hem yemiyoruz içmiyoruz hem de uyku düzenimiz bozuluyor.
İşte bu yüzden de ilişkimize daha bağımlı hale geliyoruz. Eğer söz konusu olan karşılıksız bir aşksa o zaman deyim yerindeyse 'junky'lere dönüyoruz.
"Buna hiç de şaşırmamak gerek" diyor doktorlar. Çünkü halüsinasyona neden olan ilaçlar, beynimizde salgılanan 'phenylethylamin' maddesini de içeriyor!
Fizyolojik belirtiler sevginin bir başka belirtisi ise meydana getirdiği fizyolojik değişmelerdir. Aslında bu fizyolojik değişmeler sevginin varlığı konusunda en temel göstergelerdir.
Bunların fark edilmesi sevginin fark edilmesinden, tanılanmasından başka bir anlama gelmez. Nitekim İbni Sina'nın bu fizyolojik hareketleri saptayarak Horasan yöresindeki bir gencin kara sevdasını tanıladığı bilinmektedir.
Ünlü hekim bu tanılamadan sonra hastanın iyileşmesi için sevdiği kızla evlenmesi gerektiğini öğütlemiştir.
Aşkın Bilimsel Yönü Bir kadını erkeğe ya da bir erkeği kadına çeken nedir?
Erkek kadının güzel gözlerinden, gülüşünden, kadın ise sempatik davranışlarından ya da kültüründen etkilenmiş olabilir. Tüm bu etkenler geçerli olmasına rağmen, erkekle kadın arasındaki çekimde DNA'nın rolünü unutmamak gerekiyor.
Bern Üniversitesi'nden Claus Wedekind'in araştırmasının sonuçlarına göre kadın ya da erkek olsun karşı cinsin DNA'sının kokusundan etkilendiğinde bir çekim hissediyor.