Bu günkü yazımın konusu olarak: Bimar, hasta hane evi, yani ruh hastanesi olan Bimarhane'yi seçtim.
Çünkü ülkeyi en iyi anlatan kelimeyi farsça da bulmuş olmamda aşırı ironi.
Mar'ın yılan anlamına geldiğini bu güzide şehirde çekilen ve Netflix ‘in yeni eğlencesi olmuş şahmeran mitinden öğrendiğinizi düşünmekteyim.
Yılan sağlıktır! Hermes'e, Yunan mitolojisi’ne falan bağlarım diye düşünenler olursa üzgünüm ..
Bugün bir Bimarhane'de nasıl hayatta kalınır onu anlatacağım. Bimarhane'de 17 YY. da akıl hastalarını kuş sesleri ile tedavi etme gibi yöntemleri vardı.
Deli ile velinin birbirine karıştığı o yer işte benim güzel ülkem.
Kalacak yeri olmayan dini dili ırkı fark etmeksizin kullanıma açılan Bimarhaneler ne de iyi anlatır şimdinin Türkiye’sini..
Türkçe bilmeyen Türk pasaportlu Lübnanlılarında yerleşim yeri olmuştur bimarhaneler.
Her bimarhanenin bağlı olduğu bir vakıf bulunurmuş. Ölenler veya iyilik etmek isteyenler bimarhanelere bağışlarda bulunurmuş.
Maddi sıkıntı yaşamayan bimarhaneler, yakında güneşinden ve havasından da vergi alınacak olan ülkemin yapısını anımsatmaktaydı.
Hazine dolu, enflasyon gerilemişti ama, 5 bin TL üzerindeki saatten dahi verginin vergisi alınmak isteniyordu.
Binanın müzik tedavisi için eşsiz bir akustik özelliğe sahip olduğu ve on kişilik bir müzik grubunun haftanın üç günü müzik dinletisi gerçekleştirdiği, seslerin binanın her yerinden yankılanmadan, net bir şekilde duyulabildiği bimarhanelerde kadınlar ülkenin dört bir yanında ölmemek için direnirken 'yaşamak istiyorum 6284'ü uygula şarkısını bimarhane mensuplarına söylüyorlardı.
Mimari hatasından kaynaklanmış olmalıdır ki, ki bizim bimarhanenin sesi eşit dağıtmadığı ve ölen öldürülen tacize uğrayan tecavüze uğrayan kadınların sesleri yankılanmadı.
Bu yüzden Ankara ülke yangın yeri iken saçlarını tarıyordu. Bimarhanede hastaların bazılarının aslan gibi kükrediğini, bazılarının ise kendi kendine konuştukları söylemektedir.
Saldırgan olanlar altın ve gümüş zincirlerle bağlanırken, daha sakin olanlar ise şadırvan çevresinde veya bahçede dolaşmaktadırlar.
17 YY. Bimarhanelerinin bahçelerinde gezme yetkisinden farklı olarak bugün bizim denetimli serbestlik olarak uyguladığımız, delinin sokakta denetimsiz gezdiği rehabilitasyon yöntemi ise; çığır açıcı bir method olarak tedavülde yerini bulmakta.
İlkbaharda akıl sağlığı bozulan hasta sayısının arttığını ve takip edilen hastaların da şikayetlerinin şiddetlenmesiyle çalışanların görevlerinin arttığı bilinmekteymiş.
Biz şu an ülkecek ilkbaharı yaşıyoruz. İlkbaharda hastalar zincirleri kırdığında, şehir halkının ve dilberlerin bir eğlenceye gidermiş gibi bimarhaneye gelerek, hastaları izlediğini söylemektedir.
Bu dilberlerin güzelliğini anlatırken kendi kendine hayıflanarak deli olmak isteğini belirtirken, şimdi bu satırlar size deliliğe övgü gibi geldiyse günümüzde ki eğitimsiz genç neslin internet tarafından nasıl ele geçirildiğini bir kere daha düşünmenizi öneriyorum.
Akli dengesi bozuk olanlardan bazılarının bu müzik terapisinden olumlu etkilenerek sakinleştiklerini, bazılarının ise kontrol edilemediğinden bahsetmektedir (Ertaş ve Eğnim, 2011).
İşte tedavi edilemeyenlerin çoğalarak nesillerini bugünkü Bimarhane’ye taşıdıkları aşikâr. Hastaların bimarhanelere yerleştirilmesinde paşadan izin alınması gerektiğini, hastalık durumlarına göre kişilere yiyecek, macun ve ilaç verildiğini söylemektedir ( Ertaş ve Eğnim, 2011).
Bizim paşalar ise bimarhanedeki deli sayısının azımsamaya ve saçlarını sıfır atık meselesi gibi konular eşliğinde taramaya devam etmektedir.
Şimdi yeni bir eylem ödevi öneriyorum; "Kadın hayattır hayatta özgürlük içinde anlamlıdır."
!Bu yüzden taraklarınızı ateşe atın, ey el kol indirip milletin vekili diye gezinenler.. "6284’ü uygula kontrol et huzurlu sokaklar yarat! Eğer bozulmuşsa bimarhanende ki aku(sistem) akustiğini, binanın yapısını düzelt. Sen seversin inşaatı beceriklisinde bu konuda, yeni eylem ödevin kadını, çocuğu ve hayvanı yaşatmaktır."
Yorum Yazın