Danimarka’dan yazan bir sosyal medya takipçim, eşi ile arasında yaşanan 'güç mücadelesinden' şikayet ediyor:
"Hocam, eşim ailenin en büyük kızı. Babasını erken yaşta kaybedince, aileyi hep o yönetmiş. Kişilik yapısı da buna müsaitolunca, zamanla adeta ailesinin 'muhtarı' olmuş. Şimdi evlilik ilişkisinde de muhtar rolü oynamak istiyor. Sürekli beni yönetmeye ve her şeyime müdahale etmeye çalışıyor. Ben de bunu kabullenemiyorum. İşte bu yüzden sık sık tartışma yaşıyoruz. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?"
Sevgi, saygı, fedakarlık ve işbirliği üzerinden yürüyeceği düşünülen evlilik ilişkisi, bazen içinden çıkılmaz güç mücadelesine dönüşür. Bu da kişileri, yukarıda sözünü ettiğim takipçimin örneğinde olduğu gibi, ciddi anlamda hayal kırıklığına sokar, haklı olarak da telaşlandırır. Doğru bir çözüm yolu bulunmaz ise, çiftleri bedenen ve ruhen yıpratır.
Öncelikle takipçime şunu söylemek isterim: Evlilik hayatının ilk yıllarında eşler arasında bazen güç mücadelesi yaşanabilir. Eşlerden biri, alınacak kararlarda hemen pozisyon belirleyip, diğer eşi buna uyması için zorlayabilir. Bir eş, kendisinin baskın olup, diğer eşin her zaman ona teslimiyet göstermesi için mücadele içine girmiş olabilir. Veya son sözü her zaman kendisinin söylemesi gerektiğini hissettirebilir veya sürekli diğerini kendi dediği çizgide hareket etmeye zorlayabilir.
Unutulmamalıdır ki, insan ilişkilerinin olduğu her yerde bir şekilde güç dağılımı sorunu ortaya çıkar. Bundan dolayıdır ki devletler, kurumlar, şirketler ve dinler, kurumların ve orada bulunanların görev ve sorumluluklarını yasal düzenlemelerle belirlemiştir ki, güç mücadelesi yaşanmasın.
Bunun en güzel örneğini İslam dininde buluruz. Evlilik kurumunda yaşanması olası güç mücadelesine karşı Kur’an önlem almış, tavsiyelerde bulunmuş ve Hz. Peygamber de yaşantısıyla bunu sergilemiştir. Buna göre, ailenin reisi erkek olmakla beraber, kadın ve erkek birbirini rakibi değil, tamamlayanı olarak görülmüştür. Ayrıca aile içinde alınacak kararların istişare ile yapılması tavsiye edilmiştir. Böylece güç dağılımı temelden kurala bağlanmıştır.
Yakın bir geçmişe kadar Türk ailesinde erkek, bu çizgide 'aile reisi' olarak tanımlanıyordu. Bunu kadın da kabul ediyordu, toplum da. Hatta yasalar da bunu resmileştirmişti. Türk Medeni Kanunu'na göre evin reisi erkekti. Bu anlayışta, reisliği doğru ve adil bir şekilde kullanan erkekler olduğu gibi, reisliği kadına karşı bir tahakküm aracı olarak kullanan erkekler de maalesef vardı.
Günümüzde feminizmin bir talebi olarak kadın-erkek eşitliği çerçevesinde ailede reislik erkekten alındı. Aile reisliğini hak ve adalet çizgisinde yürütmeyen erkeklerin yanlışlarından dolayı, kadınların çoğunluğu bu duruma destek verdi. Yasal düzenlemeler de bu doğrultu da değişince, ailede gücün eşler arasında eşit dağılımı gündeme geldi.
Ancak görüldü ki, modernizmin dayattığı hayat felsefesi, kadın ve erkeğin aldıkları eğitimler ve çevrelerinde gördükleri rol modeller ailede eşit bir güç paylaşımını mümkün kılmıyor. Bu paylaşım şekli de evliliklerdeki güç temelli sorunları çözmeye yardım etmiyor.