Gerek evli erkeklerle, gerekse evlenmeye niyetli gençlerle Evlilik Danışmanı sıfatıyla yaptığım sohbetlerde 'evlilikte eş seçiminin kader boyutu' konusunda kafalarının karışık olduğu görüyorum.
Ben, mutlu bir evlilik için eş seçiminin önemine değindiğimde bir kısım insanlar, 'eş seçiminin hiç de öyle kişinin arzusuna ve kriterlerine bağlı olmadığını, kader neyi yazmışsa onun gerçekleşeceğini' söylüyorlar.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Her ne kadar konuya dini açıdan değil de, sosyal-psikolojik açıdan yaklaşsam bile, yine de dini olarak da birkaç şey söylemek isterim. Birçok insan, nedense sadece evlilik söz konusu olunca 'kadere' sorumluluk veriyor, diğer işlerde ise kaderi aklına getirmiyor.
Örneğin ebeveynler, sınavlarda istediği sonucu alamayan çocukları için 'kader', demiyor; her halükarda çocuklarını suçlamayı seçiyorlar. Veya kendi başarılı ve başarısız işleri için kaderi işin içine karıştırmıyor.
Oysaki, dini açıdan bakıldığında kader her fiilimizde vardır. Çünkü kader, 'Allah'ın takdiri, ölçüsü ve ilmi' demektir. Ezeli ilmi ile başımıza gelecekleri bilmesi demektir.
Peki, neden her konuda değil de eş seçimi söz konusu olunca bazı insanların aklına hemen 'kader' geliyor?
Birinci neden; yaptıkları eş seçiminden dolayı, sorumluluktan, suçlanmaktan, kendilerini eleştirmekten belki de kendileri ile yüzleşmekten kaçındıkları için işi kadere havale ediyorlar.
İkinci neden; bazen de eş seçiminde gerçekçi davranmadıkları için, evlilik girişimlerinde başarısız oluyorlar. Veya bazıları, kesin sınırları belirli kriterlere sahip olmalarına rağmen, duygusal bağlılıklar söz konusu olduğunda bu kriterleri pek de önemsemediklerini görüyorlar.
Bundan dolayı da işi kadere havale ederek, adeta kişinin iradesini hiçe sayabiliyorlar.
Aslında eşimizin kim olduğu veya olacağının mutlaka bir kader boyutu vardır. Fakat bu evlilik büyük ölçüde insanın kendi tercihinin geçerli olduğu kader sınıfına 'ihtiyarî kadere' girer. Çünkü Allah, insanlara bir irade vermiştir. Buna dini literatürde 'İrade-i Cüziye' denir.
Herkes çok iyi bilir ki, bir şeye karar vereceği zaman, zorlama olmadan, artısı ile eksisi ile ölçüp, biçip karar verir. Bunda bazen düşünce ve mantık etkilidir, bazen de duygular yönlendiricidir.
Eşlerin tanışma aşamasında 'tesadüf oldu' dedikleri karşılaşmaları öyle zannedildiği gibi tesadüfi de değildir, bilinç ve irademiz dışında gerçekleşmez.
Görülüyor ki eş seçiminde tüm sorumluluk kişiye aittir. Kişi, iradesini ortaya koyup, bilinçli olarak vereceği evlilik kararından sonrası için 'kaderimdir' diyebilir, öncesini bilemeyiz.
Allah, ezelî ilmi ile evlenecek kadın ve erkeğin, kendi iradelerini kullanarak birbirleriyle evlenmek isteyeceklerini bildiği için kader defterine yazmıştır. Yani kader defterinde şunlar birbiriyle evlensin değil, şunlar birbiriyle evlenecek diye yazılmıştır. Elbette böyle bir yazı da insanı zorlayıcı değildir.
Burada kişiye düşen şey, sorumluluktan kaçmak, suçu kadere yüklemek yerine, kendisine göre uygun bir eş adayı seçmektir. Bunun için de önce kişinin kendisini iyi tanıması gerekir. Oysaki çoğu zaman kişi kendisini tanımadan, neyi tolere edip neyi etmeyeceğini, gerçekten evlilikten ne beklediğini, hangi konularda kendisinden taviz verip vermeyeceğini bilmeden, karşısındakini tanımaya çalışıyor. Ancak kendini tanımadığı için daha nişanlılık döneminde ciddi uyuşmazlıklarla karşılaşıyor ve ilişkisini bitiriyor.
Ben, mutlu bir evlilik için eş seçiminin önemine değindiğimde bir kısım insanlar, 'eş seçiminin hiç de öyle kişinin arzusuna ve kriterlerine bağlı olmadığını, kader neyi yazmışsa onun gerçekleşeceğini' söylüyorlar.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Her ne kadar konuya dini açıdan değil de, sosyal-psikolojik açıdan yaklaşsam bile, yine de dini olarak da birkaç şey söylemek isterim. Birçok insan, nedense sadece evlilik söz konusu olunca 'kadere' sorumluluk veriyor, diğer işlerde ise kaderi aklına getirmiyor.
Örneğin ebeveynler, sınavlarda istediği sonucu alamayan çocukları için 'kader', demiyor; her halükarda çocuklarını suçlamayı seçiyorlar. Veya kendi başarılı ve başarısız işleri için kaderi işin içine karıştırmıyor.
Oysaki, dini açıdan bakıldığında kader her fiilimizde vardır. Çünkü kader, 'Allah'ın takdiri, ölçüsü ve ilmi' demektir. Ezeli ilmi ile başımıza gelecekleri bilmesi demektir.
Peki, neden her konuda değil de eş seçimi söz konusu olunca bazı insanların aklına hemen 'kader' geliyor?
Birinci neden; yaptıkları eş seçiminden dolayı, sorumluluktan, suçlanmaktan, kendilerini eleştirmekten belki de kendileri ile yüzleşmekten kaçındıkları için işi kadere havale ediyorlar.
İkinci neden; bazen de eş seçiminde gerçekçi davranmadıkları için, evlilik girişimlerinde başarısız oluyorlar. Veya bazıları, kesin sınırları belirli kriterlere sahip olmalarına rağmen, duygusal bağlılıklar söz konusu olduğunda bu kriterleri pek de önemsemediklerini görüyorlar.
Bundan dolayı da işi kadere havale ederek, adeta kişinin iradesini hiçe sayabiliyorlar.
Aslında eşimizin kim olduğu veya olacağının mutlaka bir kader boyutu vardır. Fakat bu evlilik büyük ölçüde insanın kendi tercihinin geçerli olduğu kader sınıfına 'ihtiyarî kadere' girer. Çünkü Allah, insanlara bir irade vermiştir. Buna dini literatürde 'İrade-i Cüziye' denir.
Herkes çok iyi bilir ki, bir şeye karar vereceği zaman, zorlama olmadan, artısı ile eksisi ile ölçüp, biçip karar verir. Bunda bazen düşünce ve mantık etkilidir, bazen de duygular yönlendiricidir.
Eşlerin tanışma aşamasında 'tesadüf oldu' dedikleri karşılaşmaları öyle zannedildiği gibi tesadüfi de değildir, bilinç ve irademiz dışında gerçekleşmez.
Karşımıza binlerce kişi çıkar, işyerinde, mahallede, okulda yüzlerce kişi ile karşılaşırız, ama sadece birisine ilgi duyarız. Bu birisi, aniden karşımıza çıkmış veya bir arkadaşımızın önerisi ile ilk kez bizimle görüşüyor olsak bile, eğer 'evet' demişsek, asla tesadüfi değildir. Onun fiziği, ruhu, kalbi bir şekilde daha önce bilincimiz veya bilinçaltımızda oluşturduğumuz 'eş adayı' ile örtüştüğü içindir ki, hemen ısınmışızdır.
Görülüyor ki eş seçiminde tüm sorumluluk kişiye aittir. Kişi, iradesini ortaya koyup, bilinçli olarak vereceği evlilik kararından sonrası için 'kaderimdir' diyebilir, öncesini bilemeyiz.
Allah, ezelî ilmi ile evlenecek kadın ve erkeğin, kendi iradelerini kullanarak birbirleriyle evlenmek isteyeceklerini bildiği için kader defterine yazmıştır. Yani kader defterinde şunlar birbiriyle evlensin değil, şunlar birbiriyle evlenecek diye yazılmıştır. Elbette böyle bir yazı da insanı zorlayıcı değildir.
Burada kişiye düşen şey, sorumluluktan kaçmak, suçu kadere yüklemek yerine, kendisine göre uygun bir eş adayı seçmektir. Bunun için de önce kişinin kendisini iyi tanıması gerekir. Oysaki çoğu zaman kişi kendisini tanımadan, neyi tolere edip neyi etmeyeceğini, gerçekten evlilikten ne beklediğini, hangi konularda kendisinden taviz verip vermeyeceğini bilmeden, karşısındakini tanımaya çalışıyor. Ancak kendini tanımadığı için daha nişanlılık döneminde ciddi uyuşmazlıklarla karşılaşıyor ve ilişkisini bitiriyor.
Yani anlayacağınız kendi kararlarımızın sorumluluğundan kaçamayız.