Dünya, Gazze’yi bir trajedi olarak değil, bir sahne dekoru olarak izliyor.
Herkes kendi rolünde, kendi kameralarına oynuyor. Greta Thunberg’den Donald Trump’a, Papa’dan Avrupa Birliği bürokratlarına kadar uzanan geniş bir 'kurtarıcılar listesi' var.
Hepsi farklı söylemlerle çıkıyor sahneye; kimi 'insanlık' diyor, kimi 'adalet', kimi 'Tanrı', kimi de 'özgürlük."
Ama perde arkasında aynı oyun dönüyor: meşruiyet ticareti.
Gazze artık kimsenin gerçekten kurtarmaya çalışmadığı, fakat herkesin kurtarıcı gibi görünmek için yarıştığı bir yer.
Herkes kendi vicdanının PR’ını yapıyor. Greta için bu, yeniden gündeme tutunmanın fırsatı. Trump için 'ben olsam barış olurdu' propagandası. Avrupa içinse, savaşın ahlaki yükünü Washington’a devretmenin kolay yolu.
Filistin halkı, bu küresel 'erdem rekabetinin' fonuna dönüştü. Gerçek acı, sesini duyuramıyor. Çünkü herkes kendi hikâyesini anlatmakla meşgul. Gazze’deki yıkım, artık bir insanlık dramı değil, bir imaj aracı.
Bu manzara bana 1930’ların 'İspanya İç Savaşı’nı hatırlatıyor. O dönemde de 'uluslararası vicdan seferberliği7 diye övülen bir hareket vardı. Herkes Franco’ya karşıydı, ama kimse bombalanan köyleri hatırlamıyordu.
Tarih, sahneyi aynı oyuncularla değilse bile, aynı niyetlerle yeniden kuruyor.
Gazze bugün sadece bir savaş alanı değil; insanlığın aynası.
Ve aynaya bakan herkes, kendinden başka kimseyi göremiyor.
Kiminin tweetinde, kiminin dua metninde, kiminin mitinginde Filistinliler birer figüran.
Ama sahne kapandığında, kimse o figüranların cenazesine gitmiyor.
Bu çağ, insanı değil, imajı kurtarmakla meşgul.
Ve bu yüzden, vicdan sessizce seyirci koltuğundaki yerini terk etti.
Geriye sadece boş alkışlar kaldı.




































Facebook Yorum
Yorum Yazın