Adana sokaklarını, eğitim uğrunda pandemi dinlemeden arşınlarken düşündüğüm yegâne şey İNSAN ARIYORUM oluyor.
Keskin ve kibirli girişimden ötürü affola söyleyeceklerim, zira bilinsin ki çuvaldızı kendime batırmaktan delik deşik olan vicdanım ile yazıyorum. Yaklaşık 3 aydır gözümün alabildiğine gördüğü en büyük en karanlık sorunu örneklemlerle anlatmak istiyorum bu yazımda size.
Sağlık çalışanı tanrılarından nasiplenerek, bende eğitimin fenerini taşıyıp en azından şu yurdun bilinçli ailelerinin çocuklarının dil gelişimini desteklemelerine yardım ederken öğretmen kimliğimle Adana sokaklarında ömrümde hiç olmadığı kadar yürüyorum, malum pandemi malum toplu taşıma sıkıntısı…
Her, kişilik gelişimini tamamlamaya yaklaşmış bir insan gibi karşıdan karşıya geçerken yaya geçidini kullanmaya özen gösterip ışıklara uyuyorum. Lakin bir gün yaya geçidinde park etmiş bir kamyon, diğer gün araba, diğer gün motor, bir diğer gün POLİS aracı, bir diğer gün bisiklet göre göre, diyorum kendime bir sıkıntı var en büyük ve en sessizinden sonra yine günlerden bir gün iller bankası ışıklarına yakın bir konumda diş hastanesinin önünde ki yaya geçidine aracını park etmiş bir insan artığı görüyorum.
Tartışmaktan yorulduğumdan olsa gerek çıkarıp telefonumu fotoğrafını çekiyorum polislere bildirmek ve oluşan hak gaspını cezalandırmak için, zira Pavlov’un köpeğinden de anlaşılacağı üzere insanın ahlaki ve kişilik gelişimi ödül ceza yöntemi ile doğru orantılı. Sonra tüm evrenin sakinliğini nefesime toplayıp ağır adımlarla karşıya geçiyorum ve plakasını alıyorum.
Aracının yanında duran ahlak yoksunu birey (maske takmamış) üzerine bir de elindeki sigara ile hak gaspı yetmezmiş gibi, can gaspına susamış vaziyette "sen kimsin benim aracımı çekiyorsun anarşik" diye feryat figan salyalar akıtarak tükürükler saçarak bağırmaya arkasından küfürler etmeye başlıyor. Önce duymuyorum yoluma devam ediyorum yine aklımda Pavlov’un köpeği sonra ahlaki gelişimi kohlberg’e göre 4,5 yaş aralığında başlamadan biten müsvedde gelip bana saldırma gafletinde bulunuyor.
Çevredeki insanların yetişmesi üzerine kendini toparlayıp haklı çıkma gayreti içinde "hastam var onu bekliyorum" gibi cümleler yankılanıyor irinli dudaklarının çevresinde. Dönüp istemsizce sigara içtiğini, maskesinin olmadığını ve aracının dörtlü acil ışıklarını yakmadığını belirterek şikayetçi olacağımı söyleyip yoluma devam ediyorum.
Şimdi bu acınası olaydan gelelim statükonun insanların vicdanlarına açtığı savaşa, eve ulaştığımda whatsapp durumuma şahsı rencide etmeyecek şekilde flurlayarak durumu belirten kısa bir yazı ile paylaşıyorum fotoğrafı sonra birkaç mesaj alıyorum, "ya ben olayı anlamadım sorun ne ki bunu koymuşsun durumuna, kadının ne suçu var" cümlelerini okumam ile neden seküler göçün son 5 yılda ivme kazandığını yorumluyorum kafamın içinde vicdanın hilkat garibesi olduğu insan ruhlarına ne anlatmaya çalışıyorum ki diye düşünüyorum yeniden.
Sözün özü her gün sokaklarında yürüdüğünüz bu şehirde insan arıyorum tıpkı Sinoplu Diyojen’nin Atina sokaklarında aradığı o insanlar gibi bende çokta uzak olmayan bir coğrafyada arıyorum o vicdan ahlak sahiplerini ve sizi daha bilinçli, daha haklarına sarılan ve Kohlberg’in ahlak gelişim evrelerindeki gelenek sonrası dönem olan insanı insan olduğu için seven doğaya, haklara, yaşama saygılı olmaya davet ediyorum. Bu şehirde yaşamak istiyorum insanca.
Elimde Diyojen’nin fenerinden ziyade kalemimle insan arıyorum bu kez. Davete icabeti onur bilen bu topluma sevgi ve saygılarımla…