"Hocam, evlendiğimde kadınların bu kadar hassas olduğunu bilmiyordum. Bilmediğim için de o kadar hata yaptım ki eşimi de kendimi de çok yordum. Şimdi yıktıklarımı tamir etmeye çalışıyorum, ama olmuyor. Çünkü beceremiyorum. Ayrıca hanım da buna izin vermiyor artık. Çok yoruldum. Kendimi çok çaresiz hissediyorum.” Bu durumdan nasıl kurtulacağımı da bilmiyorum."
Bu itiraf ve yakınma Kastamonu’dan yazan bir lise müdürü okuyucuma aittir. Ama eminim ki, eşiyle sorun yaşayan binlerce erkeğin de iç dünyasına tercüman olmaktadır.
Eskiden evlilik danışmanları ve terapistleri olmadığı için halk arasında huzurlu bir evlilik için kadına, kocasının kalbini nasıl kazanabileceği öğretilirdi. Örneğin, atasözleri, 'erkeğin kalbine giden yol, midesinden geçer' diyerek, onu eşini memnun etmek için güzel yemekler yapmaya teşvik ederlerdi. Bunun yanında yakın çevreden yaşını başını almış teyze ve halalar da evlenecek genç bir kıza kocasının kalbini nasıl kazanacağını anlatırlardı. Böylece kadın, mükemmel anlamda olmasa bile, yine de erkeği tanıyarak evlilik hayatına başlardı.
Ancak bir kocanın, eşinin kalbini nasıl kazanabileceği ile ilgili atasözü olmadığı gibi, bu konuyla pek de kimse ilgilenmezdi. Yeni evlenen erkeklere, kadınla nasıl iyi geçinilir, bir kadının beklentileri, ihtiyacı nedir vb gibi konularda kimse bir şeyler de öğretmezdi. Demek ki gerek görülmemişti, önemli de değildi. Çünkü önemli olan kadının erkeği memnun etmesiydi. Erkeğin, evlendikten sonra kadının sevgisini kazanmak için çaba sarf etmesine de gerek yoktu. Hatta erkeğin bu konudaki küçük olumlu çabalar bile, aile içinde yanlış anlaşılır, “kılıbıklık” “korkak” vb gibi sıfatlarla vaz geçirilmeye çalışılırdı.
Sonuçta, kadınlarla nasıl geçinilmesi gerektiğini bilmeyen, kadının duygusal dünyasını hiç tanımayan erkekler, evlendiklerinde ne kendilerine ne de eşlerine huzur verebildiler.
Geçmişte, kadın yine de bir şekilde, geniş aile içinde kadınlarla sohbet ve muhabbet sayesinde yalnızlığını giderebiliyor, sorunlarını ve dertlerini paylaşabiliyordu. Eskiden insanlar da sabır ve vefa da vardı. Bunlar ilişkileri ayakta tutan büyük değerlerdi. Ayrıca kadere imanın vermiş olduğu tevekkül, fedakârlık gibi duyguların da yardımıyla kadın nispeten daha huzurlu bir hayat geçirebiliyordu.
Ama yine de 40’lı yaşlara gelip te bedensel ve ruhsal açıdan yara alamayan pek az kadın vardır. Erkeğe düşen şey ise, belli bir yaştan sonra, biraz da hanımını kaybetme korkusu ile, hastane hastane dolaşıp eşini tedavi etmek için uğraşmaktı.
Şimdi, erkeklerin işi daha da zorlaştı. Çünkü hem hala kadınla nasıl geçinilmesi gerektiğini, kadının neye ihtiyacı olduğunu, hassasiyetlerini tam olarak bilmiyorlar, hem de kadınlar eskisi gibi sessiz değiller. Baş kaldırıyorlar, seslerini yükseltiyorlar, kocalarıyla çatışmayı göze alıyorlar, çalışsalar da çalışmasalar da eşitlik istiyorlar, ekonomik bağımsızlık istiyorlar, istek ve ihtiyaçlarını daha gür dile getiriyorlar, kocalarını daha çok eleştiriyorlar. Yani anlayacağınız evlilik düzeni ve değerleri yerinden oynadı. Yerine yenilerini koymak da zor gözüküyor.
Bunların yanında kadınların evlilikten duygusal beklentileri arttı. Eskiden kadın evlilikteki en temel motivasyonu ‘geçimini sağlayacak ve kendisini koruyacak birisinin olması düşüncesiydi. Şimdi onun yerine temel motivasyon “mutlu olmak” olmak oldu. Gerçi bu yüksek mutluluk beklentisi, aynı zamanda hayal kırıklığının da getirdi.
Tüm bunları yaşayan bir nesil olarak şimdiki anne-babalara düşen şey, öncelikle evlilik ve aile kurumunun anlamını gözden geçirmek, karşı cinsi daha iyi tanımak ve anlamak için çaba sarf etmektir. Bir diğerinin ihtiyaçlarının ne olduğunu tekrar gözden geçirmektir. Bunun yanında çocuklarını da bu doğrultuda evliliğe hazırlamaktır.
Unutmayın insanın yemek, içmek ve barınma dışında en fazla ihtiyacını tatmin eden kişi hayat arkadaşıdır. Bu çerçevede; karı-kocanın birbirlerinin biyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının hepsini birden gideren tek kurum evliliktir. Bu kadar önemli ihtiyaçların giderilmesi için kişinin karşı tarafı çok iyi tanıması gerekir.
Gerçekten çocuklarımız karşı cinsi ne kadar tanıyarak evleniyorlar? Veya biz bu konuda onları ne kadar eğitiyoruz?
#Sabri Eyigün, #evlilikten beklenti, #güç mücadelesi,