Eşi veya eşinin ailesi tarafından sevilmediğini düşünme, kendini değersiz hissetme duygusu, terapiye gelen hanımlar tarafından en sık dile getirilen sorunların başında geliyor.
Hanımların büyük çoğunluğu eşlerinden söz ederken, "Bana değer vermiyor, değer verseydi bunu yapmazdı. Veya onun şu..şu.. davranışları bana kendimi değersiz hissettiriyor" yakınmalarında bulunuyor.
Hanımların büyük çoğunluğu eşlerinden söz ederken, "Bana değer vermiyor, değer verseydi bunu yapmazdı. Veya onun şu..şu.. davranışları bana kendimi değersiz hissettiriyor" yakınmalarında bulunuyor.
Sorun, sadece hanımların kendilerini kötü hissetmeleri ve yakınmalarıyla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda bundan dolayı kocalarına karşı daha kuşkucu, daha soğuk, daha mesafeli bir tutum almalarına da neden oluyor. Veya sevgi, ilgi ve hizmeti azaltıyorlar, kesiyorlar; kişi, kocasının en çok önem verdiği şeyi yapmamakta ısrar ediyor; eşinin ailesine gitmeyi reddediyor; onların kendisine misafirliğe gelmesi konusunda sorun çıkarıyor, işi yokuşa sürüyor…
Bu ise, çiftleri sonu gelmez bir psikolojik savaşın içine sürüklüyor. Çünkü olayı tam anlayamayan koca da eşine aynı cezayı uyguluyor. Bu da bir kısır döngü gibi hanımı, "bak gördün mü bana değer vermediği ve beni sevmediği konusundaki kuşkularım doğruymuş" algısına götürüyor.
Eşler, belli bir süre sonra bu mücadeleden yorulup ya köşelerine çekiliyor, iletişimi asgari düzeye indiriyor ya da kendilerini mutsuz hissedip farklı arayışlara gidebiliyor.
Bundan dolayı evlilikte eşlerden birisinin kendisini 'değersiz' hissetmesi, 'değer verilmediğini' algılaması çiftlerin üzerinde çok ciddiyetle durulması gereken bir konudur.
İlk olarak değersizlik duygusunun kaynağını bulmalıyız.
Bir eşin hissettiği değersizlik duygusu ağırlıklı olarak kendi çocukluk yaşantısından ve anne-babasının yanlış eğitim biçiminden kaynaklanır. Diğer eş ise hatalı tutumuyla, eşinin bu negatif duygusunun ortaya çıkmasını tetikler, pekiştirir, dolayısıyla da kalıcı olmasına neden olur.
Öncelikle kişinin kendisinden başlayalım: Kişinin kendini değerli veya değersiz görmesi, doğuştan gelen bir özellik değil, erken dönemden itibaren yakın çevresindeki kişilerle ilişkilerinde edindiği bir algıdır. Buna özellikle yıpratıcı eleştiriler, aşağılamalar ve anne-babanın sözleriyle davranışları arasındaki tutarsızlık neden olur.
Örneğin anne-baba, çocuğa her ne kadar, "sen değerlisin", "seni ne yaparsan yap seviyoruz" dese bile, her hatalı davranışında veya sözünde bağırır ve benliğini hedef alan eleştiriler ile terbiye etmeye çalışırsa veya ona zaman ayırmaz, kararlarına, düşüncelerine saygı duymazsa onun iç dünyasında çatışmaya ve kendi
değerini sorgulamasına neden olur. Ayrıca çocuğu anne babasının sevgisini kaybetmemek için yanlış bir algılamaya götürür. “Ben değersiz, yetersiz biriyim, ne yapsam ne etsem kendimi aileme beğendiremiyorum” düşüncesi hâkim olmaya başlar.
Bu çocuklar, büyüyüp evlendiklerinde eşlerinin en küçük bir eleştirisi karşısında öz güvenlerini kaybeder, tıpkı anne-babasının yanında olduğu gibi, şimdi de kendilerini yetersiz hisseder, sevilmediği ve değer verilmediği algısına kapılırlar. Bu duygularını aşmak için de aşırı mükemmeliyetçi olmaya çalışırlar.
Ayrıca değersizlik duygusu sadece çocukluk döneminde veya büyüme evresinde değil evlilik hayatında da ortaya çıkabilir. Eşini çok sevdiğini ve değer verdiğini söyleyen biri, ona sık sık, "sen ne anlarsın","sen bunları bilemezsin", diyorsa eşinin anlattıklarına karşı ilgisiz kalıyor, toplum içinde eşine karşı küçümseyici davranışlarda bulunuyorsa, ona hak vermiyorsa eşinin çatışma yaşamasına neden olur. Bu yaklaşımların sıklığı ve yoğunluğu arttıkça evlilikten tatminsizlik artar ve kişi kendisini değersiz hissetmeye başlar.
Maalesef kız çocuğunun davranış, hal ve hareketlerine karşı daha eleştirel bakan, bir toplum yapımız olduğu için onların hatalarına karşı daha tepkili ve daha tutarsız bir yaklaşımımız var. Bundan dolayı kız çocuklarında değersizlik duygusu daha fazladır.
Not: Değersizlik sorununun nasıl aşılacağını bir sonraki köşe yazımda ele alacağım.