Mersin’den yazan bekâr bir okuyucum evlenmek üzere olduğunu söylüyor ve neden dindar bir eş tercih etmesi gerektiğini soruyor.
Her kurum ve ilişkide olduğu gibi evlilik kurumunda da olmazsa olmaz bazı değişmez değerler vardır. Bunlar evliliği ayakta tutan ve mutlu bir şekilde devam etmesini sağlayan temel direklerdir. Örneğin karşılıklı sevgi, muhabbet, şefkat, 'samimî ve ciddî ve vefadarane hürmet ve hakikî ve şefkatli ve merhamet', sadakat, fedakârlık ve güven bunlardan en önemlileridir.
Ancak, hazcılığın hayatın hedefi yapıldığı; ben-merkezcilik ve benciliğin yüksek erdem olarak sunulduğu Batı medeniyeti anlayışı içinde bu değerlere sahip olmak çok da kolay değil.
Bunun da ötesinde; Aristo’dan beri filozoflar ve İslâm ahlakçıları insanın üç kuvveye sahip olduğunu söylerler: Kuvve-i şeheviye (menfaatli şeyleri cezb melekesi), kuvve-i gadabiyye (zararlı şeyleri def melekesi), kuvve-i akliyye (faydalı ve zararlıyı, iyi ve kötüyü ayırma melekesi)..
İnsandaki bu kuvvelere fıtraten bir sınır çizilmemiştir. Bu kuvveler insanlarda eşit seviyede değil, farklı nisbetlerde bulunur. Kullanılış bakımından bu kuvvelerin her biri tefrit (normalin altında, geri vaziyette), vasat (orta seviyede) ve ifrat (aşırı, sınırın üstünde) mertebeleri olmak üzere üç mertebeye ayrılırlar. İnsanın sağlıklı bir ilişki sürdürmesi için, bu duyguların orta seviyede olması gerekir. Oysaki insan, şeytanın da yardımıyla nefis, his ve hissiyatına her zaman mağlup olup, şahsi çıkar, zevk ve keyfini temel değerlere tercih edebilme potansiyeline sahiptir. Dolayısıyla bu duyguları uç noktalarda yaşayabiliyor.
Bu durum, yüksek bir fedakârlık, sadakat, sevgi ve şefkat gerektiren aile kurumuna çok büyük zarar veriyor. Evlilik ve boşanma ile ilgili TÜİK raporları bu gerçeği açıkça gösteriyor. Çünkü TÜİK raporlarına göre, günümüz evliliklerinin boşanma ile sonuçlanmasının ana nedeni en başta sadakatsizlik, içki, kumar bağımlılığı, sorumsuzluk, sevgisizlik ve çocuk ve eşe karşı merhametsizlik, güvensizlik ve hürmetsizlikten kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Gelinen noktanın temel nedeni dini konulardaki hassasiyetlerin zayıflamasıdır. Çünkü "Aile hayatındaki sadâkat, samimiyet, fedakârlık, vefa gibi manevi duygular ancak Allah ve ahiret inancıyla kuvvetlenir." (Sözler)
*Bunun için eşin dindar olması huzurlu ve mutlu bir evlilik için ilk kriter olması gerekir. Çünkü dindar bir insan, İlâhî adalet önünde hesap vereceğini bildiği için sadakatsizlik yapamaz, içki, uyuşturucu ve kumar gibi aileyi yıkan değerlerden uzak durur.
*Dini inancı kuvvetli bir koca, karısını Allah’ın bir hediyesi ve emaneti olarak sever ve muhabbet eder. Aynı şekilde dindar bir kadın, kocasını Allah için sevdiğinden dolayı, eşler birbirinin küçük kusurlarına ehemmiyet vermez. Çünkü Allah rızasının ön planda olduğu, eşlerin birbirine sevgi ve merhametle muamele ettiği bir evlilikte samimiyet ve affetme ön planda olur.
*Dindar bir insan, eşinin ebedi hayat arkadaşı olduğuna inandığı için, çabuk bozulan fiziki güzelliğine değil de iç güzelliğine bağlanır. Ebedî beraberlik düşüncesi şefkatini harekete geçirir, ihtiyarlasa, hastalansa ve çirkinleşse de eşine güzel bir huri/ebedi cennet arkadaşı gibi muamele eder, ebedi hayat arkadaşına zulmedemez, ona şiddet uygulamaz.
*Hakiki bir imana sahip olan dindar insanların evliliğinin daha sağlam olmasının bir nedeni ise, eşlerin, evlilik kurumunun gerektirdiği sorumluluklarını yerine getirmesidir. Çünkü İslamiyet bu konuda eşlere vicdani ve hukuki sorumluluklar getirmekte. Yerine getirilen her sorumluluk için eşlere ibadet sevabı verirken, yerine getirilmeyen sorumluluklar için de ceza ve azap var olduğunu söylemektedir.
Zaten mümin demek, sorumluluk bilincine sahip kişi demektir. Çünkü İslamiyet, öncelikle kişinin bir kul olduğu ve Yaratıcısı başta olmak üzere, anne-babası, çocukları, yakın akrabaları, komşuları, yolda kalanlar ve darda kalanlara karşı da hak ve sorumlulukları olduğunu söyler. Bu sorumluluk bilinci de aynı zamanda evlilik ve aile kurumunun ayakta kalmasını sağlar.
*Dindar bir insanın bir diğer özelliği ise, İslam’ın kazandırdığı güzel ahlaka sahip olmasıdır ki aile ve evlilik kurumunun ve insanlar arası ilişkin temel dinamiği de ahlaktır. Peygamber Efendimiz (S.A.S) bir hadis-i şerifinde, "Güvenilirliği olmayanın imanı yoktur, ahde vefası olmayanın dini yoktur" (Ahmed, Müsned, 3/135.) diyerek ahlakın güzelliğine vurgu yapar ve karı-kocayı da bir birine karşı ahlaklı olmaya teşvik eder: "İmanı en yüksek olan ahlakı en yüksek olandır, ahlakı en iyi olan da hanımına karşı en iyi davranandır."
Evlenirken eş adayında dindarlık ve güzel ahlak değil de dış güzellik, maddi güç ve makam gibi kriterler önde tutulursa, bunların azalması ile, o evlilik bağı da zayıflar. Nitekim bugün evlilik kurumunda yaşanan yozlaşmanın temelinde de bu anlayış var.