Nişanlılık döneminin amacı, çiftlerin ve ailelerin birbirini daha yakından tanımasıdır. Ayrıca maddi ve psikolojik olarak evliliğe hazırlanmaktır. Yani dönülmez son değil, değerlendirme ve hazırlık sürecidir. Tüm ikili ilişkilerde, örneğin arkadaş, komşu ve akraba ilişkilerinde olduğu gibi nişanlılık döneminde de sorunlar ve sıkıntılar yaşanmaktadır, yaşanması da normaldir.
Bu dönemde en sık karşılaşılan sorunların başında aileler arasında özellikle maddi konularda yaşanan anlaşmazlıklar gelir. Buna, evlilikten beklentilerin arttığı, romantik ve duygusal beraberliğe olan ihtiyacın ön plana çıktığı günümüzde, gelecekle ilgili korkular da eklendi. Özellikle nişanlı/sözlü çiftlerin birbirinin duygusal ihtiyacını gideremeyeceği ve beklentilerinin karşılanamayacağı kaygısı kafalarını iyice karıştırıyor.
Peki, nedir bu ihtiyaç ve beklentiler? Bunlar, en başta sevilme, sevildiğini yürekten hissetme, beğenilme, değer görme, takdir edilme, eleştirilmeden, rencide edilmeden olduğu gibi kabul edilme, güvenilme ve güvende hissetmek gibi duygusal ihtiyaçlardır. Maddi beklentiler ise kişiden kişiye, cinsiyetlere, yaşa, eğitime ve sosyo-kültürel yapıya göre değişir.
İhtiyaç ve beklentilerinin karşılanmayacağını düşünen genç, kaygılarına çare bulmak için, piyasada maddi kazanıcı ön planda tutan popüler kitap ve internet sitelerine sığınmakta, bir çözüm aramaktadır. Bu kitaplar idealize edilmiş bir evlilik ilişkisi çizdikleri ve herkes için tek doğru davranış ve düşünce biçimi gösterdikleri için onu daha da büyük bir çıkmaza sürüklemektedirler.
Büyük bir heyecanla evliliğe hazırlanan genç, orada anlatılanlarla kendi ilişkisini karşılaştırıyor, uymayınca da yanlış tercih yaptığını düşünerek umutsuzluğa kapılıyor. Kişi; bir taraftan çevre baskısı, yaş baskısı, ilişkide alınan mesafe, yapılan maddi masrafları düşünerek evliliğe doğru giderken, diğer taraftan da kaygı ve korkularından dolayı kendini çaresiz hissedebiliyor. Veya bu huzursuzluktan kurtulmak için nişanı bozuyor. Bozulan her nişan, kişide nedeni ne olursa olsun derin izler bırakmakta ve evlilik heyecanını da yıpratmaktadır. Nişanı bozmayıp devam ettirdiği zamanda, aynı şekilde, tanımadan, güvenmeden, kafada binbir soru işaretleri ile girdiği dünya evi de ona ileri de zindan olabilmektedir.
Peki ne yapmak gerekir? Öncelikle şunun çok iyi bilinmesi gerekir. Kitaplarda ve dizilerde anlatıldığı gibi ideal bir evlilik ilişkisi yoktur, ideal bir arkadaşlık ve akrabalık ilişkisi olmadığı gibi. Kişi, evleneceği eş adayında olmazsa olmaz üç ve dört özellikle aramalı, bunlar varsa tevekkül ile, sevginin ve iyi niyetin gücüne inanarak yoluna devam etmelidir.
Bunun yanında ihtiyaçlarının ve beklentilerinin karşılanmadığını düşünen kişi, bu durumda önce kendisini huzursuz ve mutsuz eden şeyi kafasında netleştirmeli. Bundan sonraki adım, bunların ne kadarının gerçekçi olduğunu, ne kadarının özel olduğunu, ne kadarını istemekte hakkı olduğunu, bunların gerçekten karşılanma imkanının ne kadar olduğunu belirlemelidir.
Bundan sonra eş adayı ile konuşup, karşı taraf ne yaparsa kendisini mutlu, huzurlu veya güvende hissedeceğini, iyi hissedeceğini açıkça anlatmalıdır. Aynı şekilde karşı taratandan da kendisinin ne yaparsa, nasıl davranırsa onun mutlu edebileceğini sorması gerekir. Beklentiler ve ihtiyaçlar bu şekilde net, açık, dolaysız, âmâsız karşılıklı olarak belirlendikten sonra orta yolu bulmak için çaba sarf edilmelidir. Çünkü evlilik bir anlamda bir uzlaşmadır, ortak bir noktada buluşmaktadır. Sadece birinin dayatması ile veya fedakarlığı ile hiçbir evlilik yürümez. Her iki taraf da bir adım atmalı, bir fedakârlıkta bulunmalıdır.
Eğer eş adayı, hiçbir şekilde bu ihtiyaçları gidermiyor ve göz ardı ediyorsa, yapmak için çaba sarf etmiyor, söz vermiyorsa, değişim için gayret göstermiyor veya sadece kendi isteklerinde diretiyorsa, o zaman kişi bizzat kendisine şunu sormalıdır: Neden bu ilişkiyi devam ettiriyorum? Buna mahkum muyum? Neden beni mutlu ve huzurlu etmeyecek biri ile beraber oluyorum veya neden beni sevmeyen biri ile bile bile bu yolculuğa yelken açıyorum? Bu durumda en küçük bir fırtınada yelken dağılacak ve parça parça olmayacak mı?
Eğer, her şeye rağmen, bile bile eş adayından vaz geçmiyorsa, bu tutumunun altında derin kaygılar, korkular, çocukluk şemaları ve endişeler çıkacaktır. Bunları fark edip yüzleştikten sonra seçeneklerinin ne olduğunu daha iyi anlar ve çaresizlikten kurtulabilir.
Yoksa, kafa karışıklığı ile, isteksizlik ile, mutsuzluğu peşinen kabul ile, önyargılar ile, karşılanmayacak yüksek beklentiler içinde olarak ebedi hayat arkadaşlığına “evet” demek çok anlamlı değil.