edas-yılbaşı
NET TAMİR
TÜRK SANAYİ REHBERİ
Adana
DOLAR34.7535
EURO36.5589
ALTIN2950.5
Prof. Dr. Sabri EYİGÜN

Prof. Dr. Sabri EYİGÜN

Mail: [email protected]

Öfkelendiğiniz kişi, eşiniz değil de ebeveyniniz olmasın?

Sosyal hayatta olduğu gibi evlilik hayatında da eşimizle ikili ilişkimizin biçimini belirleyen sadece sevgimiz ve sevgisizliğimiz, öfkemiz ve kızgınlığımız değil. Aslında ilişkimizin şeklini belirleyen  birçok faktör var. 
Örneğin bir insanın ilişki biçiminde; kişiliği, eğitimi, dünya görüşü, kültürü, eski ilişkileri ve daha da önemli anne-babasıyla olan ilişki biçimi büyük rol oynar. Özellikle anne veya babayla yaşanan ikili ilişkiler, daha sonraki hayatta çeşitli insanlar üzerinde aynı bağlamda yaşanır. Yani kişi, çocukluk çağında kendisi için önemli olan kişilerle yaşamış olduğu duygu ve tutumları, şimdiki ilişki kurmuş olduğu kişilerle yeniden yaşar. Onları kendi çocukluğundaki algı ve duygulara  göre değerlendirerek tepkiler verir. O anda tepki veren aslında yetişkin eş değil, çocuk modundaki kişidir. Kısaca oyuncular değişse de roller hep aynı kalır ve geçmiş tekrar edilir. 
Anne-babasıyla sürekli kavga halinde olan insanların eşleriyle de sürekli huzursuz bir ilişki içinde yaşadığını hepimiz biliyoruz.  Veya anne ve babası ayrılan, ölen, aşırı koruyucu olan, ilgi göstermeyen, tutarsız olan kişilerde terk edilme şeması oluşur. Bu kişiler eşlerine  karşı yoğun öfke hissederler ve saldırganca tutumlar sergilerler. Çünkü eşinin  “eninde sonunda, şu ya da bu sebeple” onu terk edeceğine inanır. Anne-babasına duyduğu öfkeyi eşine yansıtır.
Veya kendisine, babası veya annesi gibi davranan eşe karşı, o da anne ve babasına verdiği tepkiye benzer bir tepki verir. Çünkü eşini, ihmalkâr bir anne veya diktatör bir baba gibi algılamıştır.  Tabii ki diğer eş, bunu anlamaz ve üzülür. Çünkü bu tepkinin kendisine yönelik olduğunu zanneder.  Oysaki anne- babayla ilgili duygularını eşinin şahsında yeniden yaşadığı  için, tepkisi de onlaradır.
Veya otoriter olan ve çocuklarını, otoritesiyle korkutan bir babanın çocuğu olan veya çocukluğunda kendisine değer verilmediğini, aile içinde pek de önemsenmediğini düşünen birisi, ikili ilişkilerinde karşı tarafın en küçük bir ihmali karşısında, örneğin ihmalkâr eşe karşı çocukken hissettiği olumsuz duygularla karşılık verir.
Böylece kişi, bilinçsiz olarak geçmişinden gelen duygusal tepkilerini, tavırlarını, düşüncelerini şimdiki hayatındaki insanlara yansıtır
Burada kişilere düşen şey, öncelikle eşlerinden gelen her haksız ve olumsuz davranışı kendi üzerlerine alıp aynı sertlikle tepki vermemeleridir.  Eğer kendi davranışlarının gerçekten iyi niyet ve samimi duygularla yapıldığından emin iseler, eşlerinin tepkilerinin aslında kendilerine yönelik olmadığını hemen anlamlı ve karşı tepkide bulunmamalıdırlar. Karşı tepki verirlerse, olay bir kısır döngüye dönüşecek ve aynı zamanda da eşlerinin, ebeveynlerine karşı hissettikleri negatif duygularının daha da canlanmasına neden olacaklardır.
Hatta onları anlayıp kızmadan, azarlamadan, hoşgörü içinde olurlarsa eşleri de zamanla onları şefkatli ve koruyucu kimlikleriyle kabullenecektir. Bu arada uyumsuz eş de  duygularındaki ve davranışlarındaki gerçeğe uymayan tarafları görmeye başlayacak  ve kendi kişiliğinden kaynaklanan olumsuzlukları da değiştirmeye başlayacaktır. 
Unutmayalım anne-babalarımız da kendi ebeveynlerinden gördüklerini, yaşadıklarını eşlerine ve biz çocuklarına aktardılar. Onların anne-babaları da kendi anne-babalarından aldıklarını yansıtmışlardı.  Çünkü herkes ancak bildiğini verir. Ama biz bu kısır döngüyü devam ettirmek zorunda değiliz.  Bu zincirin bir yerde kırılması gerekir. Aksi halde ne evlilik hayatımızda mutlu olabileceğiz ne de  çocuklarımızın  mutlu bir evlilikleri olacaktır.

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
TEST-DENEME