Aysel Gürel’in sözlerini yazdığı Ünzile şarkısını her dinlediğimde, fizik öğretmeni olarak mecburi hizmet yaptığım, Kastamonu (Taşköprü) ilçesi Kız Meslek Lisesindeki kız öğrencilerim gelir aklıma. Ve onlar için öğretmen olarak fazla bir şey yapamamış olmanın acısını hep içimde hissederim.
O yaşa kadar ilçeden dışarı çıkmamış, ilçesi olduğu Kastamonu ilini dahi görmemiş kız öğrencilerime İstanbul’u, Topkapı Müzesini, Boğaziçi Köprüsünü anlatırdım. En çok da İstanbul’u sorarlardı deniz görmedikleri için olsa gerek…Denizi tarif ederdim onlara. Tüm samimiyeti ile "deniz nasıl bir şey hocam, nasıl oluyor da dökülmüyor" diye sormuştu bir kız öğrencim. Ünzile şarkısının "durur gitmez köyün en son çitine" sözlerinde bahsettiği gibi, bir çoğu yaşadıkları ilçenin dışına bile çıkmamışlardı. Kastamonu Taşköprü ilçesinin kışın biraz soğuk ve sert geçen bir iklimi vardı. Öğrencilerim benim çok üşüdüğümü bildikleri için okulun müstahdeminden son saatler olması sebebi ile bin bir rica ile odun alır, sınıftaki sobayı daha da alevlendirir, üşümemi istemedikleri için sobanın sönmesine izin vermezlerdi. Bu benim hala hiç unutamadığım ve o zaman da şimdi de hatırladığımda beni çok duygulandıran, o günlere ait güzel ve benim için özel bir hatıradır…
Geçenlerde mecburi hizmetteki bir öğrencim sosyal medyadan beni bulmuş. Sınıftaki ikiz öğrencilerimden biriydi Nimet. Sosyal medyadan mesajlaşmak yetmedi bana. Hemen telefonlarımızı verdik birbirimize ve telefonla görüştük. Kastamonu’da yaşıyormuş. Evlenmiş çocukları olmuş. Bunca yıl sonra beni unutmayıp bulmuş olmasına gerçekten çok mutlu oldum ve duygulandım.
Mecburi hizmetteki kız öğrencilerimin hemen hemen hepsi liseyi bitirir bitirmez evlendirildi, çoluk çocuğa karıştı. Belki isimleri Ünzile değildi fakat benim için mecburi hizmetteki kız öğrencilerimin çoğu birer Ünzile idi.