edas-yılbaşı
türk haberler
aosb
Adana
DOLAR34.7535
EURO36.5589
ALTIN2950.5
Av. Alev SEZEN

Av. Alev SEZEN

Mail: [email protected]

BİR VİRÜS DÜNYAYI DİZE Mİ GETİRDİ?

Bütün insanlık bir virüs ile topyekûn mücadele ediyor. Bu virüsün biyolojik bir silah olarak üretildiği herkesçe kabul edilen bir görüş. Sadece Siyonist mihrakların nerede ürettiği konusunda fikir ayrılıkları var, Çin mi, ABD mi? Birçok senaryo ortaya konuluyor ve bu senaryolar önceki tarihli strateji toplantılarına, makalelere, kitaplara, haberlere, TV yayınlarına dayandırılıyor. Nerede ve ne sebeple üretmiş olursa olsun şu anda dünya üzerinde din, dil, ırk ayrımı dinlemeden masum insanların ölümüne sebep olan bir durum var ve bunun müsebbipleri emellerine ulaşmış gibi gözüküyor.
Dünyanın artık eskisi gibi olmayacağı söyleniyor. Olumlu ve olumsuz olarak değerlendirebileceğimiz birçok yeni dönem ve düzen bizi bekliyor. Teknolojik gelişmeleri düşünüp olumlu yönlerini gören de var, teknoloji ile insanların her adımının takip edileceği bir sürece girildiğini söyleyen de. Virüs ile mücadele için alınan sıkı güvenlik önlemlerinin -ki bu bir kısım ülkelerde insan hayatını dahi hiçe sayan çok sert bir şekilde işlemekte- kalıcı olmasından korkan ve muhalefetleri susturmanın meşru bir aracı olarak kullanılacağını ileri süren de… Bir virüs hayatımızı yeniden formatladı.
Her gün dünyada hayatını kaybeden binlerce insan var ve insanoğlu ne kadar aciz, ne kadar çaresiz olduğunu görüyor. Daha dün zulüm ve işkence ile insanların hayatlarını karartan süper güçler şimdi kendi hayatlarını kurtarma peşindeler. Hep “yatay adalet tesis edilmezse dikey adalet devreye girer” deniliyordu, birçok insan kendini “bu Allah’ın adaleti” demekten alıkoyamıyor. Allah bir şeyi yaratacağı zaman onun sebebini de yaratırmış. Aslında virüs bir sonuç değil sadece bir sebep. Bu zalim ülkeler şimdi kısmen de olsa zulümlerini azaltmak mecburiyetinde kaldılar.  
Allah-u Teâlâ bizi uyarıyor! Rum Suresi’nde (41) Allah-u Teâla “İnsanların kendi ellerinin (irade ve ihtiyarlarıyla) yaptıkları işler (günahlar) yüzünden, karada ve denizde fesad meydana çıktı ki, Allah, işledikleri günahlardan bir kısmının cezasını (dünyada) onlara taddırsın. Olur ki (küfürden ve işledikleri günahlardan tevbe ederek) dönerler.” buyurmaktadır. Ancak biz bu uyarıyı ne kadar anlayabildik? Tövbe edip kendimizi ne kadar düzeltebildik? Dünya yeni, temiz bir sayfa açabilecek mi?
Allah-u Teâlâ bizi kendisinden mahrum bırakıyor! Bakara Suresi’nde (125) “evim” diye nitelediği Kâbe’yi, Mescid-i Nebevi de dâhil bütün camileri Müslümanlar olarak kendi ellerimizle kapadık. Sadece camiler değil kiliseler, havralar bütün ibadethaneler kapandı.
“Ne oldu da birden bire bu musibet insanları buldu?” diyenler bunun bir anda olmadığını bilmeliler. Prof. Dr. M. Said Ramazan el-Buti’nin Fıkhu’s Siyre adlı eserinin bir bölümünde şu cümleler geçmektedir “Bazen inanç konusunda bir milletin doğru yoldan uzaklaşmış, ahlaki ve sosyal seviyesinin düşmüş olduğuna rastlamak mümkündür. Bununla birlikte o millet, maddi saltanatı ve gücü yönünden ayakta durmaktadır. Fakat o millet gerçekte korkunç bir felakete doğru yuvarlanmaktadır. Bu gidişin hareketini ve süratini duymamanın asıl sebebi; tarihin ve çağların ömrünün uzunluğu karşısında insan hayatının kısa oluşudur.”. Belki de tüm dünyadaki ardı ardına gelen felaketler bunun ayak sesleriydi ve dünya bunu anlayamadı ya da anlamak istemedi…
Her türlü imkânın bulunduğu konforlu evlerinde bile kalmaktan şikâyetçi olanlar var. Hâlbuki tarih boyunca inanan insanlar bir takım mahrumiyetlere maruz kaldılar ve muhasara altında hayatlarını sürdürdüler. Mesela geçmişte Peygamber Efendimiz (sav) ve muhterem ashabı Müslüman olmayan ama kendilerine destek verenlerle birlikte 3 yıl boyunca bir mahallede muhasara altında kaldılar, her türlü mahrumiyeti, eziyeti, işkenceyi, aşağılamayı yaşadılar. Günümüzde ise Gazze 14 senedir muhasara altında bulunuyor.
Umuyoruz ki tüm insanlık çeşitli isimler altında (muhasara, abluka, ambargo…) her türlü insani ihtiyaçtan mahrum bırakılanların halini biraz olsun anlamıştır. 
*Evlerde durum nasıl?
Dış dünyanın askıya alındığı bir dönemden geçiyoruz. Herkes ev dışındaki yaşamından sıyrılmış durumda. Her türlü iş, eğitim, aktivite mümkün olduğunca evden yapılmaya başlandı. Evde olduğu kadarıyla yetiniliyor.
 Ekonominin krize girdiği, işveren ve işçilerin en zorlu günlerini yaşadığı, sağlık çalışanları ve güvenlik güçlerinin canları pahasına görev yaptığı bugünlerde “Her şerde bir hayır vardır” kabilinden durumlar da yaşanıyor.
Herkes kalabalıklar içinde kaybolup gitmeden de bir şeyler yapabildiğini gördü. Bundan sonra da çalışmasını evden yürütebilenler bu konfordan vazgeçmeyecekler. “Evde işyerinden daha verimli çalışıyoruz” diyenler dahi var. Siyasi partiler, STK’lar hız kesmeden sanal ortamda toplantılarını, eğitimlerini sürdürüyorlar. Öğrenciler interaktif sistemler ile derslerini görüyor, hoclarına sorularını yöneltebiliyorlar. Büyük şirket çalışanları bile evden hizmet vermeye başladılar. Hele ki ekonomik sıkıntılar sebebiyle iş yeri kirası vermek istemeyenler için bulunmaz bir deneme süreci oldu, hem kendileri hem de müşterileri “Böyle de oluyormuş” diyorlar.
Mecburiyetten de olsa hayatımızda böylesi bir mola bir kısmımızı iş stresinden, yoğunluktan biraz olsun uzaklaştırdı, biriken işlerine vakit ayırmasını sağladı.  Ama en önemlisi de aile olarak bir arada olabilme fırsatı verdi.
Vakitlerin bereketini kaybettiği günümüzde artık eşler birbirini görmez olmuştu. Bir araya geldiklerinde de hep yorgun ve akıllarında bir sonraki gün ne yapacaklarının telaşı vardı. Çocuklar okul ve kurs(lar) arasında mekik dokuyorlar aileleri ile bir arada olacakları kısa zaman dilimlerinde de odalarında internet ile vakit geçiriyorlardı. Şimdi evdeyiz yine bir kısım işlerimizi düşünüyor, biriken işlerimizi yapıyor, okumak için ayırdığımız kitaplarımızı okuyor,  ekran önünde vakit geçiriyoruz ama aile olarak kaliteli vakit de geçiriyoruz. Belki çok uzun süre aynı sofraya oturmamış aile bireyleri bir arada yemeklerini yiyor, sohbet ediyorlar. Belki anlatmaya fırsat bulamadıkları hatıralarını anlatıyorlar. Birlik ve beraberlik ruhuna sahip, paylaşan, birlikte bir şeyler yapan, bir arada olmaktan mutlu olan aileyi tekrardan hatırlamamıza ve yaşamamıza sebep olan bir süreç oluyor.
Ne yazık ki olumsuzluklar da yaşıyoruz. Yaşlıları korumak için yapılan mücadeleyi yaşlıları bir tehdit gibi algılayan muhakemesi bozuk insanları görünce “Böyle mahlûklar da mı vardı?” diyoruz.
Morale, umuda, psikolojik desteğe belki de en çok ihtiyaç duyulan bu dönemde evlerde olan insanlara pozitif mesajlar verilmesi gerekirken aile ortamını kötüleyen haberler de üretiliyor. Şiddetin ve boşanmaların arttığı iddiaları ortaya atılıyor. İstatiksel verilere sahip olmadıkları halde çok net rakamlar ve oranlar vererek inandırıcılıklarını arttırmaya çalışıyorlar. Ailenin kadın için tehlikeli olduğundan bahsediyorlar. 
Evde kalınan süreçte evlilik birliği zaten sarsılmış olan karı-koca arasında evde devamlı kalmaktan kaynaklı bir takım sorunlar oluşabilir. Elbette bu anlaşmazlığın şiddete dönüşmesini kimse istemez. Ancak bu şiddeti sadece evde kalmaktan, aile kurmaktan kaynaklı göstermek akla ziyan. Bu dönemde şiddete uğrayanların şiddet öykülerine bakılacak olursa temelinin büyük ihtimalle evde kalma sürecinin öncesine dayandığı görülecektir.  
Medyada haberlerin veriliş biçimi ile de desteklenerek bütün evleri tehlikeli ortamlar olarak göstermek aile kurumuna yapılacak en büyük saldırılardan biridir. Şiddet ile mücadele ailenin birlik ve beraberliğini tesis edecek tedbirlerle yapılırsa başarılı olur aksi takdirde eşleri birbirine karşı potansiyel şiddet uygulayıcısı olarak göstermek şiddeti arttırır ve aile kurumuna zarar verir.
Olumsuz örnekleri yererek ama genelleştirmeden, olumlu örnekleri de öne çıkararak ve emsal göstererek olumlu örneklerin sayısını arttırabiliriz. Türkiye’de milyonlarca hane var. Bu hanelerde mutlu, birbirlerini seven ve sayan çok sayıda aile bireyleri var. Güçlü Türk aile yapısı tüm milletlerce örnek gösterilirken hatta bir kısım şer odaklarınca ülkemizi yıkmanın yolunun aile yapımızı yıkmaktan geçtiği kabul edilirken bunların hedeflerine ulaşmasına bir basamak olmayalım.

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar
TEST-DENEME