''Her kim bir cemaatin kalabalığını artırırsa o, onlardandır. Ve her kim bir kavmin (topluluğun) yaptıklarından razı ve memnun olursa o işi yapanların ortağı olur.'' (Hadis-i Şerif)
Fransa'da dergi baskınında insanlar katledildi. Cinayeti tasvip etmek mümkün değil. Dünya nereye gidiyor, kimin eli kimin cebinde? Belli değil! Olan bütün insanlığa oluyor. İnsanlık sanki bir tiyatro sahnesinde, kuklacı nasıl isterse o şekilde hareket ediyorlar. El Kaide'den sonra IŞİD'i üretenler bunları İslam düşmanlığı ve haçlı birliği için kullanmaya devam ediyor.
Peygamber Efendimize (s.a.v) hakaret etmeleri yetmezmiş gibi bu karanlık saldırı vesilesi ile hakaretlerini yaygınlaştırarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Müslümanlara yönelik baskılar had safhalara ulaştı. Alçakça linç operasyonu tüm hızı ile sürüyor.
İşin en acı tarafı feraseti bağlı bir kısım Müslümanların hakaret karikatürlerinin yer aldığı meydanlarda, İslam düşmanlarının ve terörist başlarının en ön safta yürüdüğü gösterilere, korku içerisinde "biz terörist değiliz, aman bize bir şey yapmayın" dercesine katılmalarıydı.
Türkiye Başbürokratı da bu yürüyüşe katıldı. Rezil karikatürlerin gölgesinde, insanlıktan nasibini almamış, Müslüman kanı ile hayat bulan İslam düşmanlarıyla omuz omuza yürüdü. Yanlarında terörün elebaşlarından, melun Netanyahu da vardı. Hep birlikte terörü kınadılar! Orada asıl karşı durulanın 'İslam' olduğunu herkes biliyordu.
Başbürokratımız, "Fas'ın bakan veya başka bir temsilcisinin, Hz. Muhammed'e (s.a.v) hakaret içerikli karikatürlerin yer aldığı bir gösteriye katılması mümkün değildir" diyerek yürüyüşe katılmayan dünkü vilayetimiz Fas kadar olamadı. Bu şahsiyetsiz tavır sadece dışarıdaki İslam düşmanlarını değil içeridekileri de cesaretlendirdi, o kadar ki ülkemizde dahi o rezil karikatürlerin yayınlanmasına sebep oldu.
Bu da yetmezmiş gibi Başbürokrat, "Türkiye olarak asırlarca Avrupa’nın parçasıydık millet olarak şu anda da Avrupa'nın parçasıyız. Asyalı kimliğimiz, Avrupalı kimliğimizi örtmez, ona renk katar" gibi benliğini inkâr eden, onlara şirin gözükmeye çalışan laflar etti. Güya keskin zekâ ürünü bir yaklaşımla krizi fırsata çeviriverdi. Milli şuur olmayınca bu kadar oluyor!
"Banane Amerika'dan, Banane Avrupa’dan" dediğiniz gün doğru yola girmiş, "Benim İçin Önce Ümmet, Önce Millet" dediğiniz zamanda olmuş olacaksınız.
"Hayra vesile olan hayrı yapan gibidir" (Hadis-i Şerif), peki şerre vesile olanlar durumlarını hiç düşündüler mi?
Basın ve ifade özgürlüğünden dem vuran bir kısım laikçiler bu karikatürlere destek oluyorlar. Bu konuda samimilerse işe 'Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'un kaldırılması için çalışarak başlayabilirler.
***
İngiliz Sirki
Cumhurbaşkanlığı Sarayında Filistin Devlet Başkanı için yapılan resmi törende cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 Türk devletinin askeri üniformalarını giymiş bir gurup da yer aldı. Bu askerler için bir İngiliz gazetesi 'Osmanlı sirki' diyerek güya bizimle alay etti. Anlaşılan günümüzdeki manada ilk sirkin 1770'de Londra'da kurulduğunu bilmiyorlar. Sirki kendilerinden daha iyi kimse bilemez. Şu anda bile sirk eğlencesi görmek istiyorlarsa kraliyet organizasyonlarına, at yarışlarında takılan şapkalara, kraliyet muhafızlarının şapkalarına ve özellikle İngiliz hâkimlerin ve avukatların yargılama esnasında taktıkları peruklara bakabilirler. Hatırlatmakta fayda var peruklar ilk defa orta çağ'da Avrupalıların başlarındaki bitleri saklamak amacıyla üretildi.
Avrupa kapısında yatıp kalkan, asli kimliğinden, öz benliğinden uzaklaştırdıkları Türkiye'yi geçmişi ile hem de askeri bir duruşla görünce hayli korkmuş olmalılar.
Fransa'da dergi baskınında insanlar katledildi. Cinayeti tasvip etmek mümkün değil. Dünya nereye gidiyor, kimin eli kimin cebinde? Belli değil! Olan bütün insanlığa oluyor. İnsanlık sanki bir tiyatro sahnesinde, kuklacı nasıl isterse o şekilde hareket ediyorlar. El Kaide'den sonra IŞİD'i üretenler bunları İslam düşmanlığı ve haçlı birliği için kullanmaya devam ediyor.
Peygamber Efendimize (s.a.v) hakaret etmeleri yetmezmiş gibi bu karanlık saldırı vesilesi ile hakaretlerini yaygınlaştırarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Müslümanlara yönelik baskılar had safhalara ulaştı. Alçakça linç operasyonu tüm hızı ile sürüyor.
İşin en acı tarafı feraseti bağlı bir kısım Müslümanların hakaret karikatürlerinin yer aldığı meydanlarda, İslam düşmanlarının ve terörist başlarının en ön safta yürüdüğü gösterilere, korku içerisinde "biz terörist değiliz, aman bize bir şey yapmayın" dercesine katılmalarıydı.
Türkiye Başbürokratı da bu yürüyüşe katıldı. Rezil karikatürlerin gölgesinde, insanlıktan nasibini almamış, Müslüman kanı ile hayat bulan İslam düşmanlarıyla omuz omuza yürüdü. Yanlarında terörün elebaşlarından, melun Netanyahu da vardı. Hep birlikte terörü kınadılar! Orada asıl karşı durulanın 'İslam' olduğunu herkes biliyordu.
Başbürokratımız, "Fas'ın bakan veya başka bir temsilcisinin, Hz. Muhammed'e (s.a.v) hakaret içerikli karikatürlerin yer aldığı bir gösteriye katılması mümkün değildir" diyerek yürüyüşe katılmayan dünkü vilayetimiz Fas kadar olamadı. Bu şahsiyetsiz tavır sadece dışarıdaki İslam düşmanlarını değil içeridekileri de cesaretlendirdi, o kadar ki ülkemizde dahi o rezil karikatürlerin yayınlanmasına sebep oldu.
Bu da yetmezmiş gibi Başbürokrat, "Türkiye olarak asırlarca Avrupa’nın parçasıydık millet olarak şu anda da Avrupa'nın parçasıyız. Asyalı kimliğimiz, Avrupalı kimliğimizi örtmez, ona renk katar" gibi benliğini inkâr eden, onlara şirin gözükmeye çalışan laflar etti. Güya keskin zekâ ürünü bir yaklaşımla krizi fırsata çeviriverdi. Milli şuur olmayınca bu kadar oluyor!
"Banane Amerika'dan, Banane Avrupa’dan" dediğiniz gün doğru yola girmiş, "Benim İçin Önce Ümmet, Önce Millet" dediğiniz zamanda olmuş olacaksınız.
"Hayra vesile olan hayrı yapan gibidir" (Hadis-i Şerif), peki şerre vesile olanlar durumlarını hiç düşündüler mi?
Basın ve ifade özgürlüğünden dem vuran bir kısım laikçiler bu karikatürlere destek oluyorlar. Bu konuda samimilerse işe 'Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'un kaldırılması için çalışarak başlayabilirler.
***
İngiliz Sirki
Cumhurbaşkanlığı Sarayında Filistin Devlet Başkanı için yapılan resmi törende cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 Türk devletinin askeri üniformalarını giymiş bir gurup da yer aldı. Bu askerler için bir İngiliz gazetesi 'Osmanlı sirki' diyerek güya bizimle alay etti. Anlaşılan günümüzdeki manada ilk sirkin 1770'de Londra'da kurulduğunu bilmiyorlar. Sirki kendilerinden daha iyi kimse bilemez. Şu anda bile sirk eğlencesi görmek istiyorlarsa kraliyet organizasyonlarına, at yarışlarında takılan şapkalara, kraliyet muhafızlarının şapkalarına ve özellikle İngiliz hâkimlerin ve avukatların yargılama esnasında taktıkları peruklara bakabilirler. Hatırlatmakta fayda var peruklar ilk defa orta çağ'da Avrupalıların başlarındaki bitleri saklamak amacıyla üretildi.
Avrupa kapısında yatıp kalkan, asli kimliğinden, öz benliğinden uzaklaştırdıkları Türkiye'yi geçmişi ile hem de askeri bir duruşla görünce hayli korkmuş olmalılar.